Seçim Barajı ve Seçim İttifakı Hakkında Kanun Değişikliği Teklifinin Değerlendirilmesi

15 Mart 2022 tarihinde “Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Meclis Başkanlığına verilmiştir. Bu teklif ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 33, 34.; 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 36.; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14, 15, 18, 23, 33, 36, 43, 65, 66, 155.; 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıktan ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’un 32. maddesinde değişiklikler önerilmektedir. Önce teklifin bütünü hakkında sonra da maddeler üzerinde değerlendirme yapılacaktır.

1. Genel Değerlendirme

2017 Anayasa Değişikliği ile başkanlık sistemine geçilmiş ve sistemin tamamlayıcı unsuru olan seçim mevzuatının değişmesi gerektiği sürekli dile getirilmiştir. Aradan geçen dört yılın sonunda siyasi partiler kanunu ve dört temel seçim kanununda değişiklik öneren teklif Meclis Başkanlığına sunulmuştur. 2820 sayılı Kanun 124 maddeden, 298 sayılı Kanun 189 maddeden, 2839 sayılı Kanun 66 maddeden, 2972 sayılı Kanun 39 maddeden oluşmaktadır. Bu kanunlarda toplam 418 madde bulunurken, sadece 14 maddede değişiklik önermek seçim mevzuatında reform yapmak anlamına gelmez. Bu kanunlarda kadük olmuş hükümler, teknolojik gelişmelerin dışında kalan seçim uygulamaları, çağ dışı yasak ve cezalar ve kazuistik bir dil olduğu gibi kalmıştır. Bu değişiklik önerisi bir reform olmadığına göre sadece “önümüzdeki seçimleri hedefleyen kısmı bir değişiklik” olarak nitelendirilebilir.

Değişiklik önerisine bütün olarak bakıldığında temel hedefin seçim barajı ve seçim ittifakları olduğu görülmektedir. Teklifte%10 olarak uygulanan ülke seçim barajının %7’ye indirilmesi ile “daha fazla partinin, fikrin Meclis’te temsili, dolayısıyla temsilde adalet perspektifinin güçlendirilmesi hedeflendiği” ifade edilmiştir. İttifakların oylanmasıyla ilgili olarak “siyasi partilerin tüzel kişiliklerine destek verildiği ve seçmen iradesinin kendi partisi dışında başka partilere yansımaması” hedeflendiği belirtilmiştir. Barajın indirilmesi küçük partilerin lehine olsa da ittifak içinde oyların dağılımına ilişkin değişiklik küçük partilerin aleyhine görünmektedir.

Yapılan değişikliklerde Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Seçimin temel ilkelerine uyulduktan sonra seçim sistemleri üzerinde yapılan değişiklikler yasa koyucunun takdir alanı içinde görülmektedir. Yüzde on seçim barajı AİHM ve AYM tarafından serbest seçim hakkına aykırı görülmediğine göre yüzde 7’ye indirilmesi veya seçim ittifaklarına ilişkin konular yasama organının takdirinde kabul edilecektir. Seçim ittifaklarına ilişkin oy dağılımı temsilde adalet ilkesine aykırılık oluşturduğu söylenemez. Bu değişiklikle “şekli eşitlik” ilkesine göre hareket edildiği söylenebilir.

2. Maddelerin Değerlendirilmesi

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 33. maddesinde “Genel seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların % 10’unu geçmeyen partiler milletvekili çıkaramazlar” denilmektedir.  Değişiklikle ülke genel seçim barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmektedir. Barajın indirilmesi temsili ve çoğulcu demokrasi bakımından uluslararası kamuoyu tarafından olumlu karşılanacaktır. Hiç kimse barajın yüzde 10 olarak kalması gerektiğini savunamaz. Barajın hiç olmaması Meclis seçimlerinde ittifak yapmayı tümüyle anlamsız kılmaktadır. Barajın yüzde 5 veya 3 olması önerilebilir. Bu durumda ittifak ihtiyacı azalacaktır. Yüzde 7 barajı ittifaklar bakımından zayıflatıcı bir etkisi olsa da ittifakların sürmesinde etkili olacaktır. İttifaklar siyasi partiler arasındaki kutuplaşmayı azaltıcı ve iktidarı denetleyici rolüyle oldukça faydalıdır. Cumhurbaşkanlığı sisteminde ittifakı asıl zorunlu kılan unsur %51 ile Cumhurbaşkanını halkın seçiyor olmasıdır. Küçük partiler bu sistemde milletvekili çıkarmada zorlansa da hükümette Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan düzeyinde temsil edilebilirler.

Genel barajın yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmesinin bir diğer sonucu da partilerin alacağı “mali yardımın” değişmesidir. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun “Devletçe yardım” kenar başlıklı Ek Madde 1’de “genel barajı aşmış bulunan siyasi partilere her yıl Hazineden ödenmek üzere o yılki genel bütçe gelirleri “(B) Cetveli” toplamının beşbinde ikisi oranında ödenek mali yıl için konur” denilmektedir. Bu ödenek yüzde 7’yi geçen partilere “toplam geçerli oy sayıları ile orantılı olarak bölüştürülmek suretiyle her yıl ödenir”. Genel baraj yüzde 7’ye indirildiğinde yüzde 7’yi geçen partiler eskisine göre daha fazla yardım alacaktır. Ancak %3 ile %7 arasında kalan partiler eskisine göre daha az mali yardım alacaktır. Maddenin 4. fıkrasına göre %3’den fazla oy alan partilere devlet yardımı yapılır. “Bu yardım en az Devlet yardımı alan siyasi partinin 2. fıkra gereğince almış olduğu yardım ve genel seçimlerde aldığı toplam geçerli oy esas alınarak kazandıkları oyla orantılı olarak yapılır”. Bu yardım “bir milyon Türk Lirasından az olamaz”. Bu maddeye göre %3 ile %7 arasında kalan partiler %7 barajını aşan en düşük oy alan partinin aldığı ödeneği, aldıkları oy oranına göre paylaşacaklardır. Bir başka ifade ile baraj %10 olduğunda paylaştıkları para daha fazlayken %7’ye indiğinde bu para daha düşük olacaktır. Mali yardım alma bakımından %7 barajı altında kalan partiler eskisine göre daha dezavantajlı konuma düşmüştür.

2839 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ittifakların” ibaresi “ittifakı oluşturan partilerin” şeklinde değiştirilerek, yüzde 7 barajının hesaplanmasında ittifakı oluşturan partilerin ayrı ayrı aldığı oylar toplanacaktır. Böylece 2839 sayılı Kanun’un 12/A maddesi kapsamında seçim ittifakı yapan partilerin aldıkları geçerli oy toplamı yüzde 7’yi geçerse bu partiler milletvekili dağılımına dahil edilecektir. Maddede yapılan değişiklikle seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak hesaplanacaktır. Milletvekillerinin önce ittifaklara, sonra ittifaklar içinde partilere dağılımı kaldırılmıştır. Bu durumda küçük partiler sadece çok güçlü olduğu seçim çevrelerinden milletvekili çıkarabilir. Bu değişiklik temsilde adalete aykırı değildir. Ancak, ittifakları zayıflatan ve küçük partilerin milletvekili çıkartmasını zorlaştıran bir değişikliktir.

Bu değişikliğe göre seçmenler ittifaka oy kullanmayacak ittifak içinde partilere oy verecektir. Ancak değişiklik teklifinde yer almayan bir husus karışıklıklara sebep olabilir. 2839 sayılı Kanun’un “Kullanılacak oy pusulasının şekli” kenar başlıklı 26. maddeye 13/3/2018 tarihinde eklenen fıkraya göre, “İttifak yapan siyasi partiler, kuraya ittifak olarak dâhil edilir ve oy pusulasında yan yana yer alır. Bu partilerin ittifak içerisindeki sıraları da kurayla belirlenir…”. İttifaklara oy kullanılmayacağına göre oy pusulasında İttifak sütununa da gerek kalmadığı söylenebilir. Aksi halde oy kullanma ve oyların sayımında büyük karışıklıklar çıkabilir. Bu nedenle 26. maddeye eklenen bu fıkra da tümden kaldırılmalıdır. Aynı şekilde 2839 sayılı Kanun’un “Geçerli oyların hesabı” kenar başlıklı 29. maddeye 13/3/2018 tarihinde eklenen fıkrada ittifak içindeki partilerin oyunun nasıl hesaplanacağına ilişkin hüküm kaldırılmalıdır. Dolayısıyla Mevzuat içinde ittifak oyuna ilişkin hükümler tüm maddelerden çıkarılmalıdır. Oy pusulasında ittifak sutunu değil sadece partiler yer almalıdır.

Seçim ittifakını sürdürmek isteyen partiler milletvekili kazanmak için farklı formüllere yönelecektir. 2839 sayılı Kanun’un 16. maddesine göre “Siyasi partiler anlaşarak müşterek liste halinde aday gösteremezler”. Ancak aynı maddenin 3. fıkrasına göre “Seçimlere katılma yeterliliği taşıyan siyasi partinin seçime katılmaması halinde, bu partinin üyesi, kendisinin ve üyesi olduğu siyasi partinin yazılı muvafakati alınarak, başka bir siyasi parti tarafından aday gösterilebilir”. Buna göre kendi adıyla seçime katılmama kararı alan küçük partinin üyeleri, büyük partilerin listesinden aday gösterilebilir. Bu durumda seçim çevresi bazlı ittifak arayışına girilecektir.

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında “Siyasi partilerin seçimlere katılabilmesi için illerin en az yarısında oy verme gününden en az altı ay evvel teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olması veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması şarttır” denilmektedir. Bu fıkrada yer alan “veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. Benzer hüküm 298 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 11. bendinden de çıkarılmaktadır. Böylece seçime katılmak için oy verme gününden altı ay önce teşkilatlanma tüm partiler için zorunlu hale getirilmiştir. Seçime altı aydan az kala Mecliste grup kuran ve gerekli teşkilatlanmayı sağlamamış bir parti seçime katılamayacaktır. Bu değişiklik seçime katılacak partilerin teşkilatlanması bakımından eşitliğe uygundur. Gerekli teşkilatlanmayı yapmamış bir parti sadece Mecliste grubu bulunduğu için seçime katılamayacaktır. Ancak bunun sakıncası erken seçim kararı alındığında seçime hazırlıksız yakalanan partiler bakımından olacaktır. Bu sakıncayı giderecek bir çözüm düşünülebilir. Seçime katılma bakımından getirilen bir diğer kriter, “Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, Siyasi Partiler Kanununda öngörülen ve parti tüzüğünde belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihmal etmemiş olma koşuluyla seçime katılma hakkını muhafaza eder.” şeklindedir. Böylece üst üste iki defa kongrelerini yapmamış bir parti seçime katılamayacaktır. Ancak bu fıkra yasa tekniği bakımından sorunludur. Burada yer alankongrelerini üst üste iki defadan fazla ihmal etmemiş olma koşuluyla” hukuki belirliliğe sahip değildir. İhmal etmemenin ölçüsü belirsizdir.

298 sayılı Kanunun “İl seçim kurulu” kenar başlıklı 15. maddesi ile “İlçe seçim kurulu” kenar başlıklı 18. maddelerinin birinci fıkrasında değişikliğe gidilerek kurulların üye sayısı değil hakim üyelerin belirlenme usulü değiştirilmektedir. İl seçim kurulu yine bir başkan ve iki üyeden oluşmaktadır. Mevcut durumda en kıdemli hakimin başkanlığında, en kıdemli iki hakim üyeden oluşmaktaydı. Değişiklikle “il merkezinde görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonunca yapılan kura çekimiyle tespit edilir” denilmektedir. Yine ilçe seçim kurulunun üye sayısı değişmemektedir. Kurul bir başkan ile altı asıl ve altı yedek üyeden oluşmaktadır. Sadece hakim olan başkanın seçiminde yine kıdem değil, kura usulü getirilmiştir. Bu değişiklikte kuraya girecek hakimlerin “birinci sınıf hakimler” olması ve “iki yılda bir kura çekilecek” olması tarafsızlık konusunda yeterli güvence içermektedir.

Değişiklik teklifinde yer almadığı halde “ilçe seçim kurullarının yapısında” tarafsızlık ve bağımsızlık açısından sorun olduğu söylenebilir. Kurulların başkanı hakim sınıfından olduğu halde dört siyasi parti temsilcisi ve iki kamu görevlisi kurullarda görev yapmaktadır. Kurullarda karar çoğunluğu siyasi partilerdedir. İl ve ilçe seçim kurulları “yargı yeri” kabul edilmekte ve bazı kararları kesin hüküm niteliğindedir. İl seçim kurulları üyelerinin tamamı hakim sınıfından olduğu halde en fazla iş yüküne sahip olan ilçe seçim kurulunun sadece başkanı hakim sınıfındandır. Bu durumda ilçe seçim kurullarının yargısal niteliği ve tarafsızlığı tartışmalı hale gelmektedir. İlçe seçim kurullarının yargısal niteliğini güçlendirecek bir değişikliğe gidilerek, sürekli görev yapan hakim sınıfından kişilerin görev yapması sağlanabilir. Parti temsilcileri YSK ve İl seçim kurullarında olduğu gibi karar mekanizması içinde değil gözlemci statüsünde olmalıdır. Yine sandık kurulları il ve ilçe kurullarından ayrı bir statüde düzenlenmelidir. Sandık kurullarının yargısal niteliği olmadığından bu kurullarda siyasi parti temsilcileri bulunabilir. Bu kurullar idari yapıda olup kararlarına karşı yargısal nitelikte olan ilçe ve il seçim kurullarında itiraz edilmektedir.

298 sayılı Kanun’un 23. maddesine 5. fıkrasından sonra gelmek üzere “Sandık kuruluna üye bildirme hakkı olan bir parti; oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremez.” fıkrası eklenmiştir. Sandık kuruluna o ilçede en çok oy almış olan beş parti, bir asıl bir yedek üye göndermektedir. Üye eksiği olursa diğer partilerden oyların büyüklük sırasına göre üye belirlenmektedir. Sandık kuruluna üye seçme hakkı olan parti oluru alınmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak göstermemesi en tabi sonuçtur.

298 sayılı Kanun’un 33, 36 ve 43. maddelerinde, seçmen kütükleri hakkında bazı değişiklikler yapılmaktadır. Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi bilgileri esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden düzenlenmektedir. Yapılan değişiklikle Mahalli idare seçimlerinde, “yerleşim yeri adresine göre oluşturulan bir yıl önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme işlemleri yapılır.” denilmektedir (m.33). Böylece sadece mahalli idare seçimleri için geçerli olmak üzere seçim yılı içinde yapılan seçmen kütüğü değişiklikleri dikkate alınmayacaktır. Bu değişiklik mahalli idare seçimlerinde büyük şehirlerden kırsala olan seçmen aktarılmasını engellemek amacıyla yapılmıştır. 298 sayılı Kanun’un 36. maddesine göre “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak her yıl güncelleştirilerek oluşturulur”. Bu cümlenin devamına “Adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenler, en son seçmen olduğu adrese göre seçmen listelerine kaydedilirler.” cümlesi eklenmektedir. Benzer hüküm 43. maddeye de eklenmiştir. Bu değişiklikle adres kaydı olmayanların oy kullanabilmeleri için bir yol açılmaktadır.

298 sayılı Kanunun; a) 65 inci maddesinin başlığı “Bakanlara ilişkin yasaklar:” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan “Başbakan ve” ibareleri madde metninden çıkarılmıştır. Bu maddenin mevcut kenar başlığı “Başbakan ve bakanlara ilişkin yasaklar”dır. Maddeye göre, “Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre içinde Başbakan ve bakanlarla, milletvekilleri, yurt içinde yapacakları seçim propagandası ile ilgili gezileri makam otomobilleri ve resmi hizmete tahsis edilen vasıtalarla yapamazlar. Bu maksatla yapacakları gezilerde, protokol icabı olan karşılama ve uğurlamalarla törenler yapılamaz ve resmi ziyafet verilemez”. Benzer şekilde “Memurların gezilere katılma yasağı” kenar başlıklı 66. maddede “Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar geçen süre içinde Başbakan, bakanlar, milletvekilleri ve adayların seçim propagandası ile ilgili olarak yapacakları gezilere hiç bir memur katılamaz” denilmektedir. Yine “Başbakan ve bakanların yasaklara uymamaları” kenar başlıklı 155. maddede “64, 65 ve 66 ncı maddelerde yazılı yasaklara uymayanlar üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denilmektedir. Yeni sistemde başbakan olmadığından bu maddelerden başbakan ifadesinin çıkarılması doğaldır. Burada tartışma noktası, Cumhurbaşkanının bu yasak kapsamı dışında tutulmasıdır. 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nun “Propaganda” kenar başlıklı 13. maddesinin 4. fıkrasına göre, “Propaganda döneminde Başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle ilgili yasaklara ilişkin hükümler dâhil olmak üzere propagandaya dair diğer hususlarda 298 sayılı Kanun hükümleri kıyasen uygulanır.”. Teklifte unutulan bir konuda konuya ilişkin bu madde olmuştur. Burada yer alan başbakan ifadesi de maddeden çıkarılması gerekmektedir. Ancak, fıkranın geriye kalan kısmı yürürlükte olacağından Cumhurbaşkanı için de benzer yasağın uygulanacağı açıktır. Propaganda yasakları kapsamında unutulan bir kişi de “Cumhurbaşkanı yardımcısı”dır. Cumhurbaşkanı yardımcısı da benzer yasaklar kapsamına alınmalıdır.

2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 32. maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Seçim sonucuna göre, ilk sırada yer alan muhtar adayı seçilme yeterliliğine sahip olduğunu en geç bir ay içinde belgelendirmesi halinde kendisine seçim kazandığına dair ilçe seçim kurulunca Mazbata verilir. Aksi halde ikinciye, daha sonra üçüncüye ve nihayet seçilme ehliyetine sahip aday bulunana kadar bu işlem yapılır. İlçe Seçim kurulunun bu hususta vermiş olduğu kararlara karşı iki gün içerisinde İl Seçim Kuruluna itiraz edilebilir. İl Seçim Kurulunun vermiş olduğu kararlar kesindir.”. Mahalle muhtar ve ihtiyar heyeti seçimlerinde aday olma usulü bulunmamaktadır. Dolayısıyla adayların seçilme yeterliliği sonradan incelenmektedir. Bu düzenleme bu konuda ortaya çıkacak boşluğu doldurmaya yöneliktir. Oysa muhtar adaylarının önceden belli olması ve oy pusulasında ayrıca yer alması daha doğrudur. İhtiyar heyeti ile muhtar adaylarının aynı zarfa konulması seçimlerin gizliliği bakımından sorun doğurmaktadır. Küçük yerlerde ihtiyar heyeti isimleri üzerinden kimin kime oy verdiği önceden belirlenmektedir. Bu durum seçimlerin gizliliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.

20.03.2022

Prof.Dr. Abdurrahman EREN

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın