Van Büyükşehir Belediye Başkanı Seçilen Abdullah Zeydan Hakkındaki Kararın Değerlendirilmesi

Değerlendirmeye konu Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin iki kararı; Van İl Seçim Kurulunun kararı ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK)nun kararı bulunmaktadır. Bu kararlardan henüz YSK kararı ve gerekçesi yayımlanmadığından kararın gerekçesi ve sonuçları üzerine yapılacak değerlendirmeler çeşitli ihtimallere dayalı yapılacaktır.

1. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin İlk Kararının Değerlendirilmesi

Abdullah ZEYDAN hakkında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilamı ile ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına mahkumiyet kararı 20 Aralık 2022 tarihinde kesinleşmiştir. Alınan bu ceza belediye başkanlığına seçilme yeterliliğini kaybettirmektedir.

2972 sayılı Mahalli İdareler Seçim Kanunu’nun “Seçilme yeterliliği” kenar başlıklı 9. maddesine göre “2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11 inci maddesinde belirtilen sakıncaları taşımamak şartıyla, on sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı belediye başkanlığına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilebilir.”. Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesine göre “e) Taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar,” seçilme yeterliliğine sahip değildir.

Mahkumiyet sebebiyle seçilme yeterliliğinin kaybedilmesi süresiz bir hak yoksunluğuna yol açmamaktadır. Tekrar seçilme yeterliliğini kazanabilmek için 25/5/2005 tarih ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesine göre, “Yasaklanmış hakların geri verilmesi” hakkından yararlanılabilmektedir. Bu haktan yararlanabilmek için; “a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması, b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması, gerekir.”

Maddenin devamında karar usulü belirlenmiştir: “(3) Yasaklanmış hakların geri verilmesi için, hükümlünün veya vekilinin talebi üzerine, hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün ikametgâhının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemenin karar vermesi gerekir. (4) Mahkeme bu husustaki kararını, dosya üzerinde inceleme yaparak ya da Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü dinlemek suretiyle verebilir. (5) Yasaklanmış hakların geri verilmesi talebi üzerine mahkemenin verdiği karara karşı, hükümle ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun yoluna başvurulabilir. (6) Yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde, adlî sicil arşivine kaydedilir.”

Abdullah ZEYDAN müdafii 21.03.2023 tarihli dilekçesi ile memnu haklarının iadesine karar verilmesini hükmü veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinden talep etmiştir. “C. Savcısı yazılı mütalaasında: İnfaz tarihinden itibaren 3 yıllık süre dolmadığından talebin reddine karar verilmesi Kamu adına talep ve mütalaa olunur”, demiştir. Üç kişilik Heyetin kararı tam aksi yöndedir:

“Hükümlünün infaz bilgilerinin yapılan incelemesinde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Ağır Ceza İlamat Masası’nın 27/03/2023 tarihli yazasında “Hükümlüye ait infaz dosyasında yapılan incelemede hükümlünün mahkemenizin 2021/194 esas sayılı ilamına ait 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasının kesinleşerek infaza verildiği, hükümlünün bahsi geçen dava dosyasından dolayı 05/11/2016 ile 06/01/2022 tarihleri arasında tutuklu olarak kaldığı, tutuklu kaldığı sürelerin kesinleşen 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasından mahsuba kararı verildiği anlaşılmıştır. İlamın kesinleşme tarihi 20/12/2022 olduğu dikkate alınarak yapılan farazi müddetnamede hükümlünün tutuklulukta kaldığı sürelerden 05/11/2016 ile 20/1/2019 tarihleri arasındaki sürelerin cezasını bihakkın karşılaması nedeniyle hükümlüye ait ilama mevkufen infaz işlemleri yapılarak yerine getirme işlemleri yapılmıştır. Açıklanan nedenlerle hükümlünün cezası bihakkın karşılandığından bihakkın tahliye tarihi hükmün kesinleştiği tarih olan 20/12/2022 olarak tespit edilmiştir” şeklinde bilgi verildiği ve hakkında verilen ilamdan dolayı hakederek tahliye tarihinin 20.12.2022 olduğu anlaşılmıştır.”[1].

Mahkeme Heyeti hakederek tahliye tarihini doğru tespit ettiği halde yanlış bir gerekçelendirmeyle olaya 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesini uygulaması gerekirken, 5237 sayılı TCK’nın “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” kenar başlıklı 53. maddesini uygulamıştır.

Anayasa Mahkemesi 08.10.2015 tarih, 2014/140 E., 2015/85 sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesinde “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; … b) Seçme ve seçilme ehliyetinden… yoksun bırakılır.” hükmünü seçme ve seçilme hakkı yönünden iptal etmiştir. Yani seçme ve seçilme hakkına ilişkin TCK 53. kapsamında bir hak yoksunluğu bulunmamaktadır. Mahkeme Heyeti AYM’nin iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına karar vermiştir. TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkrasında “Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz” denilmektedir. Mahkeme Heyeti “Mahkum olunan cezanın infazının tamamlanacağı tarih şartlı tahliye değil hakederek tahliye tarihidir” demiştir. Kısacası Mahkeme Heyeti TCK md. 53 kapsamında bir hak yoksunluğunun bulunmadığını tespit etmiştir.

Bu aşamaya kadar Mahkeme Heyetinin yaptığı hukuki tespitler doğrudur. Yanlış bundan sonra başlamakta.

Mahkeme Heyeti, “Diğer yandan 5237 sayılı TCK’da hak yoksunlukları süresiz olarak öngörülmediğinden memnu hakların iadesi benzeri bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu şekilde bir talep geldiğinde Mahkemece yapılan işlem şartları oluştuğu taktirde yasaklanmış hakların bulunmadığının tespitinden ibarettir” diyerek Yargıtay’ın konuya ilişkin açık içtihadını görmezlikten gelmiştir. Yargıtay’ın yerleşik içtihadı şöyledir:

“Türk Ceza Kanunu’nda, belli bir suçu işlemekten dolayı cezaya mahkumiyetin sonucu olarak ömür boyu devam edecek bir hak yoksunluğu söz konusu olmadığı için, yasaklanmış hakların geri verilmesi müessesesine ilişkin düzenleme yapılmamıştır. Ancak, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun Geçici 2 nci maddesinde, diğer kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin, belli hakları kullanmaktan süresiz olarak yoksun bırakılmasına ilişkin hükümleri saklı tutulmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki çeşitli kanunlardaki süresiz hak yoksunluğu doğuran bu hükümlere rağmen, yasaklanmış hakların geri verilmesi yolunun kapalı tutulması, uygulamada ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki çeşitli kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin süresiz olarak kullanmaktan yasaklandıkları hakları tekrar kullanabilmelerine imkân tanıyan bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Bu yeni hüküm ve gerekçesi göz önüne alındığında yasaklanmış hakların geri verilmesini; “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarla belli bir suç veya ceza mahkûmiyetine bağlı olarak doğrudan veya mahkumiyetin yasal sonucu olarak öngörülen sürekli hak yoksunluklarının; cezanın infaz edilmesinden ya da infaza hukuki bir nedenle son verilmesi halinde kararın kesinleşmesinden itibaren, belirli bir süre gösterilen iyi hal sonrasında, mahkumun talebiyle, geleceğe yönelik olarak mahkemece geri verilmesi” şeklinde tanımlanabilir.

Dolayısıyla yoksunluğuna neden olan mahkumiyetin adli sicilden silinmesine karar verilmesi halinde, silme kararıyla yasaklanmış haklar da otomatik olarak geri verilmiş olacağından, ayrıca yasaklanmış hakların geri verilmesini talep etmeye gerek kalmayacağı ileri sürülebilirse de bu durum ancak bir hak yoksunluğuna esas alınamayanlar açısından geçerli olabilecektir. Nitekim 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2. maddesinde Anayasanın 76. maddesi ile özel kanunlarda sayılan suç ve mahkumiyetlerin arşiv bilgilerinin silinmesi benimsenmemiştir.

5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’na eklenen 13/A maddesinde, 5237 sayılı TCK. dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebileceği, bunun için, Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla, mahkum olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması gerektiği belirtilmektedir. Yasaklanmış hakların geri verilmesi için cezanın infaz edilmiş olması ve kişinin infazın tamamlanmasından itibaren üç yıllık süre içerisinde yeni bir suç işlememesi ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekecektir.

5352 sayılı Kanun’un 13/A maddesine göre, ister 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’ndan, isterse özel bir yasadan kaynaklansın, amme hizmetlerinden yasaklanma, memuriyetten mahrumiyet, seçme veya seçilme hakkından yoksun kılınma, … ve benzerleri gerek bir mahkumiyet sonucu ve gerekse ceza şeklinde hükmedilen her nevi ehliyetsizliklerin memnu hakların iadesi yoluyla bertaraf edilmesine yasal bir engel bulunmadığından, anılan kanun maddesinde açıklanan süreler geçtikten sonra talepte bulunan iyi halli hükümlünün memnu haklarının iade edildiğinin bir kararla tespit edilmesinde zorunluluk bulunmaktadır[2].

Mahkeme Heyeti, Yargıtay’ın yerleşik içtihadının hilafına sanığın mahkumiyet kararında yasaklanmış hak bulunmadığı gerekçesi ile doğrudan yasaklanmış hakların iadesine karar vermiştir. Mahkeme Heyeti “hükümlünün 20.12.2022 tarihinde cezasını infaz etmiş sayılacağı gözetilerek TCK 53.maddedeki koşullar gerçekleştiğinden yasaklanmış haklarının geri verilmesi talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş” diyerek C. Savcısının mütalaasının hilafına oy birliği ile yanlış hüküm kurmuştur. Her ne kadar sanık hakkındaki mahkumiyet kararında herhangi bir hak yoksunluğu yer almasa da Anayasa’nın 76. maddesi ve diğer özel kanunlarda yer alan 1 yıl ve daha fazla hapis cezasına dayalı “seçilme hak yoksunluğu”  ancak 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesinde belirlenen koşullar kapsamında yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluyla geri getirilebilir. Dolayısıyla 5352 sayılı Yasanın 13/A maddesinde belirtilen şartlar ışığında üç yıllık sürenin dolmadığı nedeniyle yasaklanmış hakların geri verilmesinin mümkün olmadığına karar verilmesi  gerekirken, hatalı gerekçeyle “yasaklanmış haklarının geri verilmesi talebinin kabulüne” karar verilmiştir. Hatalı gerekçeyle “yasaklanmış hakların geri verilmesinin tespite” karar verilmesi yasaya aykırı olup, bozma sebebidir[3].

Kararın hüküm kısmında “5352 sayılı yasanın 13/A maddesinin 5.fıkrası gereğince temyiz yoluna başvurma olanağının bulunduğuna, süresinde temyiz yoluna başvurulmadığı takdirde kararın kesinleşeceğine,” hükmetmiştir. Temyiz yoluna başvurulmadığından karar 25 Nisan 2023’te kesinleşmiştir. Oysa Cumhuriyet Savcısı bu kararı temyiz etseydi kesin olarak karar bozulacaktı. Ancak bir şekilde temyize gitmeden karar kesinleştirilmiş.

Adli sicil kayıtlarının silinme işlemini yapan Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, kararın hem usul hem de esastan kanuna aykırılığı gerekçesiyle düzeltilmesi için konuyu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ilk önce 10.08.2023 tarihinde sonra 29.03.2024 tarihinde iki defa iletiyor. Bunun üzerine C. Başsavcısı 29.03.2024 tarihli mütalaa ve talep yazısında “…kanunun anılan hükmüne muhalefet edilerek karar verildiği anlaşıldığından ilgili kararın kaldırılmasına karar verilmesini” kamu adına talep etmiştir.

2. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin İkinci Kararının Değerlendirilmesi

Üyeleri değişen Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 04.04.2023 verilen ilk karara ilişkin yaptığı yeni değerlendirmede “Sanık hakkında 04.04.2023 tarihinde verilen memnu (yasaklanmış) hakların iadesine ilişkin ek kararın –UYAP üzerinden yapılan incelemede- Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “görüldü” işleminin yapılmadığı, bu nedenle 04.04.2023 tarihli karar hakkında “kesinleştirme tutanağı” tanzim edilmiş ise de; henüz usulüne uygun bir şekilde “görüldü” işleminin yapılmaması nedeniyle kesinleşmiş bir karardan söz edilemeyeceği, bu nedenle 04.04.2023 tarihinde verilen ek karara ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının talebinin esastan incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.” demiştir. Böylece Mahkeme önceki kararın kesinleşmediğini kabul ederek, C. Başsavcısının yeni mütalaası doğrultusunda konuyu tekrar esastan incelemeye almıştır. Esasa ilişkin kararında;

“Bilindiği üzere 5237 sayılı Türk Ceza Kanununu 53/1 madde ve fıkrasında düzenlenen belli haklardan yoksunluğun mahkumiyet hükmünün bihakkın infazı ile kendiliğinden ortadan kalkacağı, bu hususta ayrıca bir “hak yoksunluğunun geri verilmesine” ilişkin karar verilemeyecektir. Öte yandan 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddesine göre memnu (yasaklanmış) hakların geri verilmesi için mahkum olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren 3 yıllık bir sürenin geçmiş olması, hükümlünün bu süreyi iyi halli geçirmiş olması hususunda mahkemede kanaat oluşması gerektiği düzenlenmiştir. Bu bağlamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53/1 madde ve fıkrasında düzenlenen hak yoksunluklarını mahkumiyet hükmünün infazı ile kendiliğinden ortadan kalkacağı, ayrıca bu hakların iadesine yönelik bir hüküm tesisine olanak bulunmadığı, bu nedenle mahkememizin 04.04.2023 tarihli kararının belirtilen kural karşısında yerinde olmadığı; 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddesinde belirtilen 3 yıllık süre –müddetnamede bihakkın infaz tarihi olarak belirtilen 20.12.2022 esas alındığında– henüz dolmadığı, söz konusu sürenin henüz dolmaması nedeniyle sanığın bu süreyi iyi halli geçirip geçirmediğinin değerlendirilemediği, böylece 5352 sayılı Adli Sicil Kanununda düzenlenen memnu (yasaklanmış) hakların iadesine karar verilmesi için gerekli koşulların oluşmadığı kanaatine varılarak sanık hakkında 04.04.2023 tarihinde verilen memnu (yasaklanmış) hakların iadesine ilişkin ek kararın ve kesinleştirme tutanaklarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.[4]

Mahkeme 29/03/2024 tarihli ikinci Ek Kararında esastan doğru sonuca ulaşmış olsa da ilk karara ilişkin kesinleşmenin “Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “görüldü” işleminin yapılmadığı,” gerekçesine dayandırılmasının hukuki temeli bulunmamaktadır. Görüldü işleminin yapılmamış olması kararın kesinleşmesinde kurucu veya tamamlayıcı bir unsur değildir. Görüldü işlemi, başsavcılığın kanun yollarını kullanması için gerekli bir işlemdir. Uyapta, savcılığın ekranına düştüğü anda, Görüldü işlemi yapılmış kabul edilir. Savcılık, görüldüyü yapmasa bile karar kesinleşir. Ancak burada kritik soru mütalaasına aykırı verilen kararı savcı neden temyiz etmemiştir? Kararı görmediğinden mi yoksa ihmal mi? Hakimler ve Savcılar Kurulunun ilk kararı veren Hakimler ve savcı hakkında inceleme başlatması gerekir.

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin yasaklanmış hakların geri verilmesi yönündeki 04.04.2023 tarihli kararı hatalı olduğu gibi 29.03.2024 tarihli ikinci kararı da hukuken hatalıdır. Ancak karar hukuken hatalı da olsa yok hükmünde sayılamaz. Mahkeme, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu oybirliğiyle karar vermiştir. Dolayısıyla 15 günlük temyiz süresi geçince hukuken geçerli bir kesin karar niteliği kazanacak ve yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin ilk karar ortadan kalkmış olacaktır.

3. Van İl Seçim Kurulu Kararının Değerlendirilmesi

AK Parti adayı Abdullah Avras ve AK Parti İl Başkanı Emre Güray tarafından 01/04/2024 tarihli dilekçelerde Abdullah Zeydan’ın seçim tutanağının iptali yönünde Van İl Seçim Kuruluna itiraz haklarını kullanmışlardır. İtirazlarını şu şekilde gerekçelendirmişlerdir:

“Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına usulüne uygun tebliğ edilmeyerek usule ve yasaya aykırı bir şeklide şeklen kesinleştiği, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının aleyhe mütaalası gereği anılan kararı istnaf/temyiz etme yetkisi ve hakkı bulunduğu ancak mahkeme bu hususu göz ardı ederek kararı sadece hükümlü vekiline tebliğ ettiği, hükümlü lehinde verilmiş olması sebebiyle hükümlü tarafından istinaf/temyiz edilmediği bu bağlamda her ne kadar şeklen kesinleşmiş bir yargı kararı bulunuyor olsa da gerçekte hukuka aykırı kesinleşmiş olduğundan uygulanması mümkün bulunmayan bir karar olduğundan hükümlü adayın adaylığının önünü açan kesinleşmiş bir memnu hakların iadesine yönelik bir karar bulunmadığı, gerçekten de anılan kararın usule aykırı olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına tebliğ edilmeden/görüldüye sunulmadan kesinleştirilmiş olması karşısında anılan usuli eksikliğin tamamlanması amacı ile mütalaaya aykırı verilen karara karşı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ek kararın bozulması ile ek karar istinaf/temyiz edilmediği, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince Başsavcılığının iş bu temyiz talebi yerine görülerek sehven gerçekleştirilen kesinleştirme işleminin resen kaldırıldığı adaylığın önünü açan kesinleşmiş bir memnu hakların iadesine yönelik bir kararın bulunmadığı nedenleriyle aday Abdullah ZEYDANA’ın adaylığına itirazlarının kabulü ile adı geçen adayın adaylığının kaldırılması ve seçimde aldığı oyların dikkate alınmamasına karar verilmesini talep etmiştir”[5].

Van İl Seçim Kurulu, üç kişilik bir hakim grubundan oluşmaktadır. İlk seçim kurulları kararları da yargısal niteliktedir. Kurul kararlarına karşı ancak yüksek yargı niteliğindeki YSK’ya itiraz edilebilir. Üç kişilik İl Seçim Kurulu iki üyenin oy çokluğu ile aşağıdaki kararı almıştır:

“Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin aynı dosya esası üzerinden 04.04.2023 tarihli ek kararı ile Aday Abdullah Zeydan hakkında infazın bitiminden itibaren 3 yıllık iyi hal süresi dolmadan memnu hakların iadesi kararı verilmiş ise de aynı mahkemenin 29.03.2024 tarihli ek kararı ile memnu hakların iadesi kararının 25.04.2023 tarihli kesinleşme tutanağının iptal edilmesi nedeniyle kanunen kesinleşmiş bir memnu hakların iadesi kararı bulunmadığı ayrıca mahkemenin aynı tarihli kararı ile memnu hakların iadesine dair 04.04.2023 tarihli kararın kaldırıldığı tespit edilmekle bu haliyle seçim tarihi itibariyle usule uygun verilmiş bir memnu hakların iadesi kararı mevcut olmadığından itirazın kabulüne Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Van Büyük Şehir Belediye Başkanı adayı olarak seçime katılan Abdullah ZEYDAN’ın seçilme yeterliliğini taşımadığı 298 sayılı Kanun’un 130. maddesinde öngörülen süreler içerisinde tespit edildiğinden sonraki en çok oy alan ve seçilme yeterliliğine sahip ikinci sıradaki adaya mazbatanın verilmesine dair karar vermek gerekmiştir”[6].

Van İl Seçim Kurulu kararı esastan doğrudur. İl Seçim Kurulu Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi kararının hukuki geçerliliğini değerlendiremez. Ancak İl Seçim Kurulunun gözden kaçırdığı nokta 15 günlük kanun yollarına başvurma süreci geçmeden ikinci karar kesinleşmediğinden ilk karar hukuki geçerliliğini korumaktadır. İlk karar kesinleşme süresinin sonuna kadar geçerliliğini koruduğuna göre memnu hakların iadesine ilişkin geçerli bir karar var demektir.

Van İl Seçim Kurulu’nun üç hakim üyesinden biri bu karara muhalif kalmıştır. Muhalif üyenin görüşü şöyledir:

“Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen ilk karar yasaya aykırı olsa bile hukuk dünyasında bir sonuç doğurmaması açısından olağan ya da olağan üstü kanun yolları ile ortadan kaldırılması gerektiği Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.03.2024 tarihinde verdiği kararda ilk kararın kaldırıldığını beyan etmiş ise de mevcut ilk kararın kesinleşmiş ise olağan üstü kanun olan kanun yararına bozma kesinleşmemiş ise Yargıtay temyiz yolu ile ortadan kaldırılmadan adayın seçilme yeterliliğine sahip olmadığı hususunda heyetimizce değerlendirilemeyeceği düşünülmektedir. Aksi halde Yargıtay temyiz yolunun görev alanına girilecektir”.

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.03.2024 tarihli kararının hukuken geçerli bir karar olup olmadığı hususunun İl Seçim Kurulu tarafından değerlendirilmesinin doğru olmadığı görüşündeyim. Seçim kurulları açısından önemli olan mahkeme kararına dayalı bir yasaklanmış hakların geri gerilmesi yönünde adli sicil kaydına işlenmiş bir kararın olup olmadığını tespit etmekle sınırlıdır.

4. Yüksek Seçim Kurulu Kararının Değerlendirilmesi

Van İl Seçim Kurulu kararı 3 gün içinde Yüksek Seçim Kuruluna itiraz hakkı vermektedir. Nitekim, YSK’ya itiraz yapılmış ve YSK, 3 gün içinde konu hakkında kararını vermiştir. YSK, Van İl Seçim Kurulu kararını iptal etmiştir. Ancak kararın gerekçesi henüz açıklanmamıştır. YSK hangi gerekçeyle Van İl Seçim Kurulu kararını iptal etmiş olabileceği konusunda basına yansıyan bilgilerden hareketle, bazı değerlendirmeler yapılabilir.

 YSK, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.03.2024 tarihli kararının 15 günlük temyiz yoluna başvuru için geçmesi gereken sürenin tamamlanmamış olmasından dolayı kesinleşmediği, dolayısıyla 25.04.2023 tarihli kararın kesin hüküm etkisinin devam ettiği, bu aşamada seçilme yeterliliğinin kaybına yol açan kesin bir mahkeme kararının olmadığı gerekçesiyle tutanağın iptal edilemeyeceği yönünde karar oluşturmuş olabilir.

YSK, mahkemelerin yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin kararlarının hukuki geçerliliği üzerinde bir değerlendirme yapamaz. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.03.2024 tarihli kararı hukuken hatalı da olsa bunu değerlendirme yetkisi temyiz incelemesi yoluyla Yargıtay’a aittir. Bu kararın yok sayılması da mümkün değildir. Yokluk, ancak görev ve yetki gaspı söz konusu olduğunda gündeme gelebilir. Bu durumda iki ihtimal ile karşılaşılabilir.

Birincisi 29.03.2024 tarihli karar 15 günlük temyiz süresi dolduğunda kesinleşecektir. Kesinleşme tarihi seçimlerden sonra olduğundan ve bu tarihe kadar geçerli bir yasaklanmış hakların geri verilmesine dair kararın olduğu kabul edildiğinde, seçilme yeterliliğinin kaybı seçimlerden sonra ortaya çıkmış olmaktadır. YSK’nın yerleşik içtihadına göre seçilme yeterliliğinin kaybına ilişkin durum seçimlerden sonra ortaya çıkarsa, kendisinin bu konuda yetkili olmadığı yönündedir. Bu durumda Belediye Kanunu’nun 45. maddesi gereğince, kesin mahkeme kararıyla seçilme yeterliliği olmadığı ortaya çıkan başkanın başkanlığı sona ereceğinden makamın boşalması nedeniyle Belediye Meclisi Kanun’da öngörülen usule göre kendi içinden bir başkan seçecek, seçilen başkan kalan görev süresini tamamlayacaktır.

İkinci ihtimalde ise 29.03.2024 tarihli karar Temyiz süreci sonunda kesinleşecektir. Temyiz kararı verilinceye kadar Abdullah Zeydan görevde kalacaktır. Temyiz kararı, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.03.2024 tarihli kararını onama yönündeyse, seçim sonrası ortaya çıkan seçilme yeterliliğinin kaybı durumu sonrası boşalan başkanlık için bir üst paragrafta anlatılan Belediye Meclisi tarafından yeni başkan seçme süreci işleyecektir. Temyiz kararı bozma yönünde olursa, Abdullah Zeydan’ın seçilme yeterliliği devam ettiğinden görevi de devam edecektir.

05.04.2024

Prof.Dr. Abdurrahman EREN


[1] Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Ek Karar, Dosya No.2021/194 Esas, Karar No.2022/1, Karar Tarihi: 4/4/2023.

[2] Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2020/2549 E.,  2020/16241 K., 29/09/2020.

[3] Benzer konuda Yargıtay kararı için bkz. 10. Ceza Dairesi         2019/852 E.  ,  2019/1163 K.

[4] Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Ek Karar, Dosya No:2021/194/esas, Karar No:2021/1, Karar Tarihi 29/03/2024.

[5] Van İl Seçim Kurulu Kararı

[6] Van İl Seçim Kurulu Kararı