Anayasa Mahkemesinin Kadri Enis Berberoğlu Kararı ve Hukuki Sonuçları

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 17 Eylül 2020 tarih ve 2018/30030 sayılı bireysel başvuru kararında, Kadri Enes BERBEROĞLU’nun Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının; Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE; kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 17/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar vermiştir[1]. 14. Ağır Ceza Mahkemesi 13/10/2020 tarihli kararında, “Anayasa Mahkemesinin 17/9/2020 tarihli başvuru hakkında vermiş olduğu kararda hak ihlali tespitinden sonra yeniden yargılama yapılmasına ilişkin talebin yerindelik denetimi kapsamında kalması nedeniyle YENİDEN YARGILAMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA, Mahkememizin 14/06/2017 tarih ve 2016/205 esas, 2017/97 karar sayılı hükmünün AYNEN İFASINA, kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinde İTİRAZ yolu açık olmak üzere oy birliği ile verildi” demiştir.

Anayasa hukuku bakımından bu kararlarda üç önemli meselenin ortaya çıktığı görülmektedir:

  • Birincisi, BERBEROĞLU’nun 24/6/2018 tarihinde yapılan genel seçimlerde yeniden milletvekili seçilmesi dolayısıyla milletvekili seçildiği tarih itibarıyla tekrar yasama dokunulmazlığından yararlanıp yararlanmayacağıdır.
  • İkincisi, Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumunda olduğu gibi ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisinin bulunup bulunmadığıdır. 
  • Üçüncüsü ise hakkındaki mahkûmiyet hükmünün 4/6/2020 tarihinde TBMM Genel Kurulunda okunmasıyla milletvekilliği düşen BERBEROĞLU’nun milletvekilliğini tekrar nasıl kazanacağıdır.

Bu makalede bu üç mesele etrafında konu ele alınacaktır. Anayasa Mahkemesi kararında, “maddi olay denetimi” yapılmamıştır. BERBEROĞLU tarafından işlenen suçun unsurlarına ilişkin ya da aldığı cezaya ilişkin bir değerlendirme yoktur. Bu tartışmalar suç ve cezaya ilişkin bir değişikliğe yol açmayacaktır. Tartışmanın özünde “dokunulmazlık”  ve “yeniden yargılama” kapsamında bir “usul meselesi” yatmaktadır.

A. Tekrar Yasama Dokunulmazlığından Yararlanma Meselesi

MİT tırları soruşturması kapsamında 8/4/2016 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme ve FETÖ/PDY’ye bilerek ve isteyerek yardım etme suçlarından soruşturma açmak amacıyla Berberoğlu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması için bir fezleke hazırlamış ve bu fezleke 18/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (TBMM) sunulmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmiştir[2].

Bu dönemde, TBMM Genel Kurulunda kabul edilen 20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun’la Anayasa’ya eklenen geçici 20. maddeyle dokunulmazlıkların kaldırılması için “geçici bir anayasa hükmü” ihdas edilmiştir. 6718 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile Anayasa’ya eklenen geçici 20. maddenin 1. fıkrasına göre “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz”. Bu hüküm gereğince, BERBEROĞLU’nun dokunulmazlığı Meclisin kararına gerek olmaksızın kendiliğinden kalkmıştır.

Anayasa’nın geçici 20. maddesinin yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19/8/2016 tarihli iddianamesi ile İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır[3]. İlk derece mahkemesi 14/6/2017 tarihli kararı ile siyasi ve askerî casusluk maksadıyla devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklama suçundan BERBEROĞLU hakkında 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir[4].

BERBEROĞLU, mahkûmiyet kararına karşı bozma ve tahliye talebiyle 18/7/2017 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 9/10/2017 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi 13/2/2018 tarihinde, ilk derece mahkemesi tarafından verilen mahkûmiyet hükmünü kaldırmış ve BERBEROĞLU’nun “devletin güvenliği ya da iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgilerini açıklama suçunu işlediğini” kabul ederek 5 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir[5]. BERBEROĞLU, mahkûmiyet kararını 9/3/2018 tarihinde temyiz etmiş ve tahliye talebinde bulunmuştur.

Yargılama süreci devam ederken TBMM, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimlerinin 24/6/2018 tarihinde yapılmasına karar vermiş; tutuklu bulunan BERBEROĞLU, Partisince İstanbul 2. Bölge 1. sıra milletvekili adayı olarak gösterilmiş ve yeniden milletvekili seçilerek 27. dönem İstanbul milletvekili olmuştur[6]. Milletvekilliğinin kesinleşmesini müteakip 29/6/2018 tarihinde, dosyasının temyiz incelemesi için bulunduğu Yargıtay 16. Ceza Dairesinden tahliye talep edilmiştir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 19/7/2018 tarihli kararında Anayasa’nın geçici 20. maddesi hükmü uyarınca “dokunulmazlık kazanmadığı” gerekçesiyle yargılamanın durması talebini reddetmiştir[7]. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 20/9/2018 tarihli kararla, Bölge Adliye Mahkemesinin mahkûmiyet kararının onanmasına karar vermiştir. BERBEROĞLU, anılan Yargıtay kararını 30/10/2018 tarihinde öğrendiğini belirtmiş ve 26/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur[8]. Hakkındaki mahkûmiyet hükmünün 4/6/2020 tarihinde TBMM Genel Kurulunda okunmasıyla Berberoğlu’nun milletvekilliği sıfatı sona ermiştir[9].

Enis Berberoğlu, yargılaması Temyiz aşamasındayken 24/6/2018 tarihinde tekrar milletvekili seçilmiş, ancak Yargıtay 16. Ceza Dairesi dokunulmazlığı tekrar kazanmadığını şu argümanlara dayanarak reddetmiştir:

  • Anayasa’nın yasama dokunulmazlığına ilişkin geçici 20. maddesi, 83. maddesinin “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.” biçimindeki dördüncü fıkrasına nazaran özel hükümdür.
  • “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” biçimindeki ikinci fıkrasına getirilmiş sürekli bir istisna niteliğindedir.
  • Bir hükmün geçici madde olması onun bir anayasal hüküm olma niteliğini değiştirmediği gibi özel hüküm olması nedeni ile genel hükme göre öncelikli olarak uygulanması gerekir.
  • Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan iki istisnanın gerçekleştiği hâllerde TBMM’nin kararı gerekmeksizin dokunulmazlığın hiç var olmadığı kabul edildiği gibi geçici 20. madde ile dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilleri hakkındaki soruşturma veya kovuşturmaların devam etmesi için de yeni bir TBMM kararı gerekmez.
  • Yasama dokunulmazlığının münferit bir TBMM kararı ile değil Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan istisnai hâllere üçüncü bir istisna getirdiğini kabul ettiği Anayasa hükmü olan geçici 20. madde ile kaldırılmış olmasından ötürü yeniden seçilmiş olmakla dokunulmazlığı tekrar kazanılamaz[10].

Anayasa Mahkemesi ise Anayasa’nın geçici 20. maddesi ile getirilen istisna hükmünün yeniden milletvekili seçilen başvurucu hakkında uygulanmasının mümkün olmadığı görüşünü şu argümanlara dayandırmıştır:

  • Geçici 20. madde, genel norm olan 83. maddenin düzenlediği bütün hâllere dair hükümler içermemektedir. İki kural arasındaki tartışma bulunmayan irtibat noktası ise Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” biçimindeki kuralın yalnızca geçici 20. madde kapsamına giren dosyalar bakımından uygulama dışı tutulmuş olmasıdır[11].
  • Somut olayda çatışma kurallarının uygulandığı iki normun zaman bakımından aynı sürekliliğe sahip olmadığı, 83. maddenin ikinci fıkrasının sürekli, geçici 20. maddenin ise geçici nitelikte olduğu ve genel hükme getirilmiş bir istisna hükmü mahiyeti taşıdığı konusunda da herhangi bir tereddüt yoktur[12].
  • Geçici 20. maddenin getirdiği istisnanın her bir ceza dava dosyası bakımından değil Anayasa değişikliğinin kabul edildiği tarihte mevcut yasama dokunulmazlığının kaldırılması taleplerine ilişkin fezleke tabir edilen her bir “yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosya” ile sınırlı olduğu açıktır[13].
  • Yeniden milletvekili seçilen bir kişi Anayasa’nın 83. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yeniden dokunulmazlık kazandığına ve geçici 20. maddedeki istisna yalnızca 20/5/2016 tarihine kadar kuralda sayılan mercilere intikal eden yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar bakımından geçerli olduğuna göre yeniden milletvekili seçilen başvurucu da katıldığı seçimlerde milletvekili seçilen diğer milletvekillerinin tabi olduğu genel hukuki rejime tabi olacaktır[14].
  • Öte yandan hazırlık çalışmaları bir kuralın yorumlanmasında ve uygulanmasında mevcut muğlaklık iddialarının giderilmesinde rehberlik sağlayabilir. Anayasa Komisyonu Başkanı’nın İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop uygulamayla ilgili olarak uygulayıcılara yol göstermek ve maddenin yorumlamasında ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermek açısından kısa bir açıklama yapmıştır. Buna göre; – Anayasa değişiklik Teklifi ile Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmünün uygulanmaz denildiği, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının varlığını sürdürdüğü, tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasının Meclisin dokunulmazlığı yeniden kaldırmasına bağlı olduğu, bu hükme ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadığı için hükmün yerinde durduğu ve geçerli olduğu, dolayısıyla tekrar bir seçim olması hâlinde seçilenlerin, dokunulmazlığı kaldırılan dosyalar bakımından, dokunulmazlığın yeniden kazanılacağının açık olduğu… ifade edilmiştir.[15]
  • Her bir dokunulmazlık statüsünün bir yasama döneminde kazanılıp yasama dönemi sona erdiğinde de kaybedileceğini ifade eden 83. maddenin “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.” biçimindeki dördüncü fıkrasına getirilmiş bir istisna hükmü bulunmamaktadır. Başka bir deyişle tekrar seçilen milletvekilinin Anayasa’nın 83. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yeniden dokunulmazlık kazanacağı kuralı esastır ve geçerliliğini korumaktadır[16].
  • Geçici 20. madde açık bir şekilde ikinci fıkraya bir istisna getirdiğine göre tekrar seçilen milletvekilinin 83. maddenin dördüncü fıkrası uyarınca yasama dokunulmazlığını kazanmasını engelleyen bir istisna hükmü yoktur. Böyle bir istisna hükmü anayasa koyucu tarafından ayrıca ve açıkça konulmadığına göre yeni seçilen milletvekilleri 83. maddenin sağladığı dokunulmazlıktan tam olarak faydalanır, TBMM yeniden dokunulmazlığını kaldırmadığı sürece haklarında soruşturma yürütülemez ve kovuşturma yapılamaz[17].
  • Somut olayda geçici 20. maddede tekrar seçilen milletvekilinin yasama dokunulmazlığından faydalanmasını engelleyen ayrı ve açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda yapılması gereken istisnanın kapsamını yorum yoluyla genişletmek veya yorum yoluyla yeni bir istisna getirmek değil genel kuralı uygulamaktır[18].
  • Eldeki somut uyuşmazlıkta genel kural olan Anayasa’nın 83. maddesi dar, istisna olan geçici 20. madde ise geniş yorumlanmıştır. Bir istisna geniş yorumlanamaz ve istisnanın kapsamı genişletilemez. Bu ilkenin doğal sonucu olarak başvurucunun yeniden milletvekili seçilmesinden sonra statüsünün geçici 20. madde ile getirilen istisna kapsamına girip girmediği konusunda tereddüt oluşmuş ise başvurucunun durumunun o istisnanın kapsamına girmediği, dolayısıyla kaideye tabi olduğu kabul edilmelidir[19].
  • Buna karşın başvurucunun milletvekili seçildikten sonra yargılandığı davada durma kararı verilmeyerek tahliyesine hükmedilmeksizin yargılanmaya devam olunması ve bölge adliye mahkemesinin mahkûmiyet hükmünün onanması Anayasa’nın geçici 20. maddesi ile getirilen istisna hükmünün lafzına ve amacına aykırı olarak geniş bir biçimde ve başvurucunun Anayasa’nın 67. maddesinde koruma altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının aleyhine olacak şekilde yorumlanması ile mümkün olmuştur[20].
  • Sonuç olarak Anayasa’nın geçici 20. maddesi ile getirilen istisna hükmünün yeniden milletvekili seçilen başvurucu hakkında uygulanması mümkün değildir. Yeniden milletvekili seçilen başvurucunun Anayasa’nın geçici 20. maddesi kapsamında değerlendirilerek genel hüküm olan 83. maddesinin dördüncü fıkrasının emredici hükmü gereği dokunulmazlığı tekrar kazandığının kabul edilmemesi, maddenin sözüyle çelişen ve anayasa koyucunun iradesine aykırı bir yorum olmuştur[21].

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin ortaya koyduğu argümanlarla, Anayasa Mahkemesi’nin ortaya koyduğu argümanları karşılaştırdığımızda örtüşen ve ayrışan yönler olduğu görülmektedir. Bu açıdan her iki tarafın argümanlarını iki başlık altında değerlendirebiliriz.

1. Genel Hüküm – Özel Hüküm Argümanı

Her iki mahkemede, geçici 20. maddenin, Anayasa’nın yasama dokunulmazlığına ilişkin 83. maddesine göre “özel hüküm” olduğunu kabul etmektedir. Aynı şekilde her iki mahkeme geçici 20. maddenin Anayasa’nın 83. maddesinin 2. fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” hükmüne bir istisna getirdiği konusunda birleşmektedir.

Ayrılan nokta ise,  getirilen istisnanın kapsamına ilişkindir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi geçici 20. maddenin sadece 83/2. fıkrası bakımından değil, 83. maddenin 4. fıkrasında yer alan “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.” hükmü için de geçerli olduğunu ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi ise, geçici 20. maddenin sadece 83/2 bakımından uygulanabileceğini ve 83/4 bakımından uygulanamayacağını kabul etmiştir. Anayasa Mahkemesi lafzi yorum dışında bu görüşünü iki argümanla desteklemiştir. Birincisi genel hukuk ilkesi olan “istisnalar dar yorumlanır” kuralıdır. Geçici 20. madde ile getirilen istisna kapsamına girip girmediği konusunda tereddüt oluşmuş ise istisnanın kapsamına girmediğinin kabul edilmesi ve genel kuralın uygulanması gerektiğini savunmuştur. İkinci argüman olarak “tarihsel yorum yöntemine” başvurmuş ve geçici 20. maddenin hazırlık çalışmaları sırasında Anayasa Komisyon Başkanının normun anlamına yönelik açıklamalarına yer vermiştir. Komisyon başkanı, “Anayasa değişiklik Teklifi ile Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmünün uygulanmaz denildiği, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının varlığını sürdürdüğü, tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasının Meclisin dokunulmazlığı yeniden kaldırmasına bağlı olduğu” açıkça ifade edilmektedir.

Görüldüğü gibi Yargıtay 16. Ceza Dairesi, geçici 20. maddenin lafzi yorumundan hareket etmiş, kendisinin de kabul ettiği gibi “özel bir istisna hükmünü” geniş yorumlamış, Anayasa Koyucunun amacının ötesinde istisnanın kapsamını genişleterek, 83. madenin 4. fıkrasının sağladığı güvenceyi “hukuki belirlilik ilkesine” aykırı bir şekilde ortadan kaldırmıştır.

2. Hükmün Sürekliliği – Geçiciliği Argümanı

İki mahkemenin ayrıştığı temel noktalardan biri de geçici 20. maddenin hukuki etisinin sürekliliği ve geçiciliği konusunda olmuştur. Yargıtay 16. Ceza Dairesine göre, “dokunulmazlık statüleri geçici 20. madde kapsamında kalan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının, tıpkı ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar da olduğu gibi bu dosyalar sonuçlanıncaya kadar dokunulmazlıklarının bulunmadığının kabulü gerekir[22]. Böylece Yargıtay geçici 20. madde ile dokunulmazlığı kalkan dosyalar bakımından bu dosyalar sonuçlanıncaya kadar dokunulmazlığın kalktığını, tekrar seçilmekle bile donunulmazlığın kazanılmayacağını ileri sürmüştür.

Anayasa Mahkemesi ise, geçici 20. maddenin getirdiği istisnanın Anayasa değişikliğinin kabul edildiği tarihte mevcut yasama dokunulmazlığının kaldırılması taleplerine ilişkin fezleke tabir edilen her bir “yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosya” ile sınırlı olduğunu, geçici 20. maddenin işlevini bu dosyalar bakımından bir kez uygulanmakla son bulduğunu kabul etmiştir. Mahkeme, yeniden milletvekili seçilen başvurucunun, seçimlerde milletvekili seçilen diğer milletvekillerinin tabi olduğu genel hukuki rejime yeniden kavuştuğunu ve 83. maddenin 4. maddesinde öngörülen güvenceden yararlanması gerektiğini ifade etmiştir. Mahkeme bir diğer görüşünü desteklemek üzere bir diğer argüman olarak 83. maddenin 4. fıkrasından yararlanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, 83. maddenin “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.” biçimindeki dördüncü fıkrasının, “her bir dokunulmazlık statüsünün bir yasama döneminde kazanılıp yasama dönemi sona erdiğinde de kaybedileceğini ifade ettiğini” belirtmektedir[23].

Görüldüğü gibi geçici 20. maddenin hukuki etisinin sürekliliği ve geçiciliği konusundaki farklılık da yine Anayasa Mahkemesi’nin argümanlarının daha güçlü olduğu görülmektedir. Örneğin Enis Berberoğlu, geçici 20. madde kapsamnda değil de, bu kanundan birkaç gün sonra dokunulmazlığın kaldırılması gündeme gelmiş olsaydı ve TBMM tarafından dokunulmazlığı kaldırılsaydı, yeniden seçilmesi halinde 83. maddenin 4. fıkrasının uygulanması konusunda bir tereddüt olmayacaktı. Yani dokunulmazlığı tekrar kazanıp yargılaması duracaktı. Özgürlükler geniş, sınırlamalar dar yorumlanır ilkesi gereğince, Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı yorumun doğru olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Yargıtay 16. Ceza Dairesi geçici nitelikte ve bir kez uygulanmakla etkisini yitiren bir hükmü, maddenin sözüyle çelişen ve anayasa koyucunun iradesine aykırı bir şekilde geniş yorumlayarak, yasağın alanını genişletici, özgürlüğün alanını daraltıcı bir yorum yapmıştır.

B. Yeniden Yargılama Meselesi

Anayasa Mahkemesi yukarıda açıklanan gerekçelerle, BERBEROĞLU’nun yeniden milletvekili seçilmesine karşın hükmen tutuklu olarak kovuşturması sürdürülüp infaz evresine geçilerek yasama dokunulmazlığını koruyan Anayasa’nın 83. maddesi hükmüne aykırı davranılarak, Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınmış olan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca, 24/6/2018 tarihinde yapılan genel seçimlerde yeniden milletvekili seçilmesi dolayısıyla tekrar elde ettiği yasama dokunulmazlığı nedeniyle, tutukluluğunun devam ettirilmemesi gerekirken, 29/6/2018 tarihinden itibaren 20/9/2018 tarihine kadar başvurucunun anılan tarihler arasında hürriyetinden yoksun bırakılması Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi, yasama dokunulmazlığına rağmen hükümle birlikte uygulanan tutukluluğun sürdürülmesi sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutukluluğun sürdürülmesi, yargılamaya devam olunması ve mahkûmiyet hükmünün onanması nedenleriyle de seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaştığından, ihlalin mahkeme kararlarından kaynaklandığını tespit etmiştir[24].

Anayasa Mahkemesi, başvurucu hakkındaki davada 20/9/2018 tarihinde tahliye kararı verilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiş olduğundan, bu konuda verilecek bir karar olmadığını, başvurucu, tazminat talebinde bulunmadığından tutukluluk yönünden ayrıca bir giderime hükmedilmesine gerek görmemiştir[25]. Buna karşılık seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için “yeniden yargılama” yapılmasında hukuki yarar bulunduğunu, yapılacak yeniden yargılamanın “bireysel başvuruya özgü düzenleme” içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik olması gerektiğini belirtmiştir[26].

Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş ve yapılması gerekenleri şu şekilde belirlemiştir:

  • İlk derece mahkemesince yapılması gereken ilk iş Yargıtayın onama kararına bağlı sonuçların geri alınması amacıyla yeniden yargılama kararı verdikten sonra başvurucu hakkındaki yargılamanın durmasına karar vermekten ibarettir[27].
  • Esasen derece mahkemesinin yeniden yargılama yapılması yönünde karar almasıyla birlikte bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği Anayasa Mahkemesince tespit edilen önceki kararı kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Mahkeme sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür[28].
  • Ayrıca Anayasa Mahkemesince yargılamanın yenilenmesine hükmedilen hâllerde derece mahkemesinin yeniden yargılamaya karar vermesi için lehine ihlal kararı verilenin ya da ilgili başka kişi veya kişilerin talepte bulunması gerekmemektedir[29].
  • Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereği olarak yeniden yargılama yapılacak hâllerde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak bir kabule değerlik incelemesi aşaması da bulunmamaktadır[30].
  • Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır[31].
  • Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır[32].

Anayasa Mahkemesi’ne göre Berberoğlu’nun dokunulmazlığı tekrar kazandığı halde yargılamaya devam edilmesinden dolayı siyasi faaliyette bulunma hakkı bir mahkeme kararına dayalı olarak ihlal edilmiştir. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için ihlalden önceki duruma geri dönülmesi esastır. Bunun için İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin öncelikle yeniden yargılama kararı alması daha sonra başvurucu hakkındaki yargılamanın durmasına karar vermesi ve önceki hükmü iptal etmesi gerektiğini belirlemiştir. 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yeniden yargılama konusunda yapılacaklara dair takdir yetkisi bırakmamıştır. Mahkeme, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen “yeniden yargılama” kurumunun, usul hukukundaki “yargılamanın yenilenmesi kurumundan” farklı olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesine göre yeniden yargılama yapacak olan mahkemenin “yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır”.

14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin yargılamanın yenilenmesi ile yeniden yargılama arasında fark olduğu görüşünü kabul etmemiş, CMK’da düzenlenen “Yeninden yargılama” usulüne göre hareket etmiştir. 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararında yer alan argümanlar şunlardır[33]:

  • Anayasa Mahkemesinin hak ilhali talebindeki görevi mevcut yargılama dosyasındaki ihlali tespit etmek ve daha sonra ihlalin nasıl kaldırılacağı ya da durdurulacağı konusunda mahkemeye yol göstermektir.
  • 6216 sayıl Yasa’nın 50 fıkra 1-son cümlesinde ayrıntılı olarak belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi ihlal kararının tespitinden sonra hiçbir şekilde yerindelik denetimi yapamayacaktır.
  • Yerindelik denetimi yapacak şekilde mahkememize yeniden yargılama kararı verilmesi ve hemen durma kararı verilmesine dair vermiş olduğu karar, mahkememizin görev ve yetki alanı içerisinde verilmiş olan karara müdahaledir.
  • Burada yapılacak işlem Anayasa Mahkemesinin hak ihlalini tespit ettikten sonra bu ihlalin yerindelik denetimi olmayacak şekilde ortadan kaldırılmasını sağlamaya ilişkin olmalıdır.

14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin itiraz ettiği noktalara bakıldığında tartışmanın odaklandığı noktanın, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen “yeniden yargılama kurumu” ile usul hukukundaki “yargılamanın yenilenmesi kurumundan” kaynaklanan farklılığın derece mahkemeleri tarafından kabul edilmemesidir. Anayasa Mahkemesi bu iki kurumun birbirinden farklı olduğu, yeniden yargılama kurumunda olduğu gibi tarafların ayrıca bir talepte bulunmasına gerek olmadığı ve mahkemelerin yeniden yargılama yapıp yapmama konusunda bir takdir yetkilerinin olmadığını ifade etmektedir. 14. Ağır Ceza Mahkemesi ise, Anayasa Mahkemesinin görevinin ihlali tespit etmek olduğu ve ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda mahkemelere “yol göstermek” olduğunu ileri sürmektedir. Yeniden yargılama yapmak konusunda “takdir yetkisinin” olduğunu, bu takdir yetkisini ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesinin “yerindelik denetimi” anlamına geleceğini belirtmiştir. Burada kastedilen yerindelik denetiminin, Mahkemenin yeniden yargılama yapma konusunda takdir yetkisini ortadan kaldıracak şekilde Anayasa Mahkemesi’nin karar verdiği şeklinde anlaşılması gerekir. Aksi halde 14. Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinin “hukuka uygunluk denetimi” ile “yerindelik denetimi” arasındaki farkı bilmediği düşünülemez.

Bu tartışma aslında 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin 2. fıkrasının Anayasaya aykırılığının ileri sürüldüğü 2011/59 Esas ve 1.3.2012 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında ele alınmıştır. Dava dilekçesinde, Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla Anayasa Mahkemesine yeniden yargılama yapılmasını isteme yetkisi verildiği, Anayasa’nın 148. maddesinde Mahkemenin bireysel başvurularda yetkisinin sadece insan hakları ihlallerinin tespitiyle sınırlı olduğu, Anayasa’da, bireysel başvuru kararlarıyla ilgili bir düzenleme yapılmadığı halde Kanunla kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetki tanınarak Anayasa Mahkemesine, diğer mahkemelerin üzerinde, Anayasanın 138. maddesine aykırı olarak Kanunla emir ve talimat verme yolunun açıldığı ayrıca yeniden yargılamanın kanun koyucu tarafından dikte ettirildiği ve dayatıldığı, oysa yeniden yargılamanın da Anayasanın 36. maddesi kapsamında bir hak arama yolu olduğu ve bu hakkın kullanılmasının 36. maddede hakkı ihlal edilen taraflara tanındığı, bu nedenle kanun koyucu tarafından bu hakkın Kanunla Anayasa Mahkemesine bırakılamayacağı, Kanunla Mahkemeye böyle bir görevin verilemeyeceği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 36., 138. ve 148. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür[34].

Anayasa Mahkemesine göre, “Anayasa’nın 148. maddesinde yer verilen bireysel başvuru yolu, dava dilekçesinde belirtildiği gibi sadece bir hakkın ihlal edilip edilmediğinin tespiti davası değil, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin kamu gücü tarafından ihlalinin önlenmesi ve bir ihlal tespiti durumunda da bu ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak veya meydana gelen zararı giderecek şekilde hukuki sonuçlar doğuran bir dava niteliğindedir. Bu nedenle, kanun koyucu bireysel başvurunun niteliğine uygun gerekli usul hükümlerine Kanun’da yer vererek, Anayasa Mahkemesinin görevinin sadece hak ihlallerinin tespiti değil, bu ihlali ortadan kaldıracak nitelikte kararlar verebilmesine imkân tanıması olduğu açıktır”[35].

Bu kararda Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla Anayasa Mahkemesine sadece “bir hakkın ihlal edilip edilmediğinin tespiti” ve  ihlalin önlenmesi için tarafların isteğine bağlı olmadan yeniden yargılanma yönünde karar verme konusunda yetki tanındığı anlaşılmaktadır. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin 2. fıkrasının ilk cümlesinde, “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir” denildikten sonra, son cümlesinde, Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir”. Bu düzenlemede, “yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme” ibaresi, yerel mahkemelere yeniden yargılama yapıp yapmama konusunda bir takdir yetkisi tanımadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Kanun’un 50. maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinin açık hükmüne rağmen, yeniden yargılamaya yer olmadığı şeklinde 14. Ağır Cezanın verdiği karar açıkça bu hükme aykırıdır.

C. Milletvekilliğini Tekrar Kazanma Meselesi

Anayasa Hukuku bakımından tartışılması gereken üçüncü mesele, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararından sonra, Enis Berberoğlu’nun daha önce düşme kararı verilen milletvekilliğini tekrar nasıl kazanacağıdır. Anayasada ve TBMM İçtüzüğünde, 84. madde kapsamında milletvekilliği düşen bir kişinin tekrar nasıl milletvekilliğinin kazanacağı düzenlenmemektedir. Bu konuda TBMM başkanı sayın Mustafa ŞENTOP’un ve doktrinde bu konuda yazı yazan akademisyenlerin ortak görüşü, Anayasa’nın 84/2 hükmü uyarınca “kesin hüküm giyme” nedeniyle düşen milletvekilliğinin “yetkide ve usûlde paralellik ilkesi”  gereğince, tekrar bu kesin hükmü kaldıran bir mahkeme kararının verilmesi ve bu kararın TBMM’de okunması ile millletvekilliğinin tekrar kazanılacağı ifade edilmektedir[36].

Bu konuda çeşitli ihtimaller üzerinde durulabilir. Bunlardan biri 14. Ağır Ceza Mahkemesinin kararına yapılan itiraz üzerine 15. Ağır Ceza Mahkemesinin yeniden yargılama kararı vermesi halidir. CMK 271/2’e göre “İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir. (3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir. (4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir”. 15. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda yeniden yargılama kararı verebilir.  CMK Madde 323 – (1) kapsamında “Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir”. Bu hükme dayanarak 15. Ağır Ceza Mahkemesi, “önceki hükmü onaylayabilir”. Ancak, böyle bir karar verilmesi halinde, Anayasa Mahkemesinin öngördüğü ihlal ortadan kalmamış ve Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamış olacaktır. Yeniden yargılama kararı aldıktan sonra, “hükmü iptal” edip “durma kararı” verirse, hükmün iptali ile milletvekilliğinin tekrar kazanıldığı ve dokunulmazlığın olduğu kabul edilmiş olacaktır. Oysa henüz milletvekilliği kazanılmamıştır.

İkinci bir ihtimal ise hükmü iptal edince durma kararını Anayasa Mahkemesi kararına dayandırarak verecektir. Bu durumda iptal hükmü, TBMM’ye sunulacak ve TBMM’de okunduktan sonra milletvekilliği tekrar kazanılacaktır. Milletvekilliğinin tekrar kazanılması durumunda 15. Ağır Ceza Mahkemesi, dokunulmazlığın kaldırılması talebinde bulunabilecektir. Dokunulmazlığın TBMM tarafından kaldırılması halinde, suçun maddi unsurlarında bir değişiklik olmadığından önceki ceza hükmü tekrar onaylanacaktır. Cezanın tekrar kesinleşmesi halinde, bu karar tekrar TBMM’de okunacak ve milletvekilliği tekrar düşecektir.

SONUÇ

Dokunulmazlık konusundaki tartışmanın özünde yatan sorun “yorum farklılığı”dır. TBMM Genel Kurulunda kabul edilen 20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun’la Anayasa’ya eklenen geçici 20. maddeyle dokunulmazlıkların kaldırılması için “geçici bir anayasa hükmü” ihdas edilmiştir. Bu düzenlemeye göre, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz”. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bu maddeye göre dokunulmazlığı kalkan milletvekillerinin tekrar seçilmeleri halinde dahi “bu dosyalar bakımından” tekrar dokunulmazlık kazanamayacağı yorumunu yapmıştır. Anayasa Mahkemesi ise istisnalar dar yorumlanır ilkesi ve hükmün tarihsel yorumundan hareketle, geçici 20. maddenin sadece 20/5/2016 tarihinde yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında bir kez uygulanmakla tükenen geçici bir hüküm olduğunu, tekrar seçilen milletvekilleri için geçici 20. maddenin uygulanamayacağını ve 83 madde kapsamında tekrar dokunulmazlık hakkından yararlanılabileceğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin dayandığı yorum ilkeleri, Mahkemenin vardığı sonucun doğru olduğu ortaya koymaktadır. Milletvekilleri her seçildiklerinde dokunulmazlık hakkını yeniden elde etmesi 83/4 hükmü gereğince genel kuraldır. Geçici 20. maddede bu hükmün uygulanmayacağı yönünde açık bir kural bulunmamaktadır. Açıklık yoksa istisnalar dar yorumlanır. Maddenin hazırlık çalışmalarında Anayasa Komisyonu Başkanı, tekrar seçilen milletvekilinin bu dosyalar bakımından dokunulmazlığı tekrar kazanacağını açıkça ifade ettiği görülmektedir.

Yeniden yargılama yapıp yapmama konsunda yaşanan tartışmanın özünde “yasal düzenleme” sorunu vardır. Sorunun kaynağı 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasıdır. Bu fıkranın 1. ve 3. cümlelerine göre, “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir… Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”. Bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülmüş, ancak kendi yektisini belirleyen bir kanun konusunda Anayasa Mahkemesi iptal kararı vermemiştir. Anayasa Mahkemesi 50. maddenin 2. fıkrasında öngörülen “yeniden yargılama” ile CMK’da öngörülen “yargılamanın yenilenmesi” kurumunun birbirinden farklı olduğu yorumunu yapmıştır. Bu farklılığın başında, “Yenileme isteminin kabule değer olup olmadığı kararı ve mercii” kenar başlıklı CMK’nın Madde 318 – (1) hükmü gelmektedir. Bu hükme göre, “Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir”. Anayasa Mahkemesi ise bir istemde bulunmaya gerek olmadan ve istemin kabulü değer olup olmadığını değerlendirmeden, yeniden yargılama kararı alınmak zorunda olduğu yorumunu yapmaktadır. Derece mahkemeleri ise bu yorumu kabul etmemekte, bu tür bir yorumun “yerindelik denetimi” olduğunu ifade ederek, CMK 318/1 kapsamında istemin kabul değer olup olmadığını değerlendirmeye devam etmektedir.

CMK’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları daha açık bir şekilde, yeniden yargılama sebebi kabul edilmiştir. CMK’da “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” kenar başlıklı 311. maddenin (f) fıkrasına göre, “Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir”. Bu düzenleme gereğince AİHM bir hak ihlali kararı verince CMK’da öngörülen “yeniden yargılama” usulü uygulanmakta, CMK’da AİHM kararı sadece yeniden yargılama nedeni olarak kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi ise 6216 sayılı Kanun’un 50/2. hükmü gereğince, verdiği yeniden yargılama kararının, “sadece yargılamanın yenilenmesi nedeni” olarak görülemeyeceğini, bunun farklı bir usul olduğunu, yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkemenin bunu bir talep gibi görüp yeniden yargılama yapmak konusunda takdir yetkisi olmadığını belirtmektedir.

Anayasa’nın bireysel başvuru hakkını düzenleyen 148. Maddesinde, 6216 sayılı Kanun’un 50/2. Hükmüne ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Anayasa Mahkemesinin de söylediği gibi bu durum anayasaya aykırılık oluşturmaz. Ancak bu konuda Anayasaya aykırı olmayacak şekilde bu hükmün değiştirilmesini de engellemez. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu “olağan dışı ve özel bir kanun yolu”dur[37]. Anayasa’nın 148/4. Hükmüne göre, “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”. Benzer şekilde 6216 sayılı Kanun’un 49. Maddesinin 6. Fıkrasında, “Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.” denilmektedir. Bu düzenlemede Anayasa Mahkemesi’nin görevinin “ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırı olduğu” ifade edilirken, Anayasa Mahkemesi, 50. maddenin 2. Fıkrasına dayanarak, yeniden yargılama kararı verildiğinde, mahakemeleri değerlendirme yapma yetkisi olmadığı gibi ihlalin kalkması yönünde mahkemelerin takdir yetkisini ortadan kaldıracak şekilde ne tür tedbirler alınacağını belirleme yetkisine sahip olduğunu ifade etmektedir. Bu durum, Anayasa Mahkemesinin diğer mahkemeler üzerinde “süper temyiz mahkemesi” olduğu yönünde algılanmasına, kendi yetki alanlarının ve takdir haklarının korunmasına yönelik bir direnç göstermelerine yol açmaktadır. Kanaatimizce, 6216 sayılı Kanun’un 50/2. hükmü ile CMK’nin ilgili hükümleri yeniden düzenlenerek, bu konuda ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi gerekir.

Milletvekilliğinin tekrar kazanılması konusunda temel sorun “usulde belirsizlik”tir. Özel bir usul bulunmadığından genel ilkelerden hareketle öngörülen çözüm en makul ve adalete uygun çözüm görünmektedir. Anayasa’nın 84/2 hükmü uyarınca “kesin hüküm giyme” nedeniyle düşen milletvekilliğinin “yetkide ve usûlde paralellik ilkesi”  gereğince, 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önceki hükmü iptal eden bir karar alması, Anayasa Mahkemesinin kararına dayanarak mevcut dava hakkında durma kararı verip, iptal hükmünün gereğini yapmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilen fezlekenin TBMM Genel Kurulun gündemine alınarak okunması ve milletvekilliğinin tekrar kazanılması gerekir.

18.10.2020

Prof.Dr. Abdurrahman EREN


[1] Kadri Enis Berberoğlu, B. No. 2018/30030, 17/9/2020.

[2] Kadri Enis Berberoğlu, p. 21.

[3] Kadri Enis Berberoğlu, p. 23.

[4] Kadri Enis Berberoğlu, p. 26.

[5] Kadri Enis Berberoğlu, p. 30.

[6] Kadri Enis Berberoğlu, p. 32.

[7] Kadri Enis Berberoğlu, p. 33.

[8] Kadri Enis Berberoğlu, p. 39.

[9] Kadri Enis Berberoğlu, p. 40.

[10] Kadri Enis Berberoğlu, p. 65-66.

[11] Kadri Enis Berberoğlu, p. 78.

[12] Kadri Enis Berberoğlu, p. 79.

[13] Kadri Enis Berberoğlu, p. 82.

[14] Kadri Enis Berberoğlu, p. 83.

[15] Kadri Enis Berberoğlu, p. 84.

[16] Kadri Enis Berberoğlu, p. 87.

[17] Kadri Enis Berberoğlu, p. 88.

[18] Kadri Enis Berberoğlu, p. 89.

[19] Kadri Enis Berberoğlu, p. 90.

[20] Kadri Enis Berberoğlu, p. 92.

[21] Kadri Enis Berberoğlu, p. 93.

[22] Kadri Enis Berberoğlu, p. 33.

[23] Kadri Enis Berberoğlu, p. 87.

[24] Kadri Enis Berberoğlu, p. 136.

[25] Kadri Enis Berberoğlu, p. 138.

[26] Kadri Enis Berberoğlu, p. 139.

[27] Kadri Enis Berberoğlu, p. 140.

[28] Kadri Enis Berberoğlu, p. 135.

[29] Kadri Enis Berberoğlu, p. 134.

[30] Kadri Enis Berberoğlu, p. 134.

[31] Kadri Enis Berberoğlu, p. 133.

[32] Kadri Enis Berberoğlu, p. 132.

[33] 14. Ağır Ceza Mahkemesi Kararı için bkz. https://www.hukukihaber.net/siyaset/mahkeme-berberoglu-nun-yeniden-yargilanmasina-yer-olmadigina-h438621.html, 17.10.2020.

[34] AYM, E.2011/59, K.2012/34, 1.3.2012.

[35] AYM, E.2011/59, K.2012/34, 1.3.2012.

[36] Bu konuda bkz. Gözler, Kemal,  “İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Anayasa Mahkemesine Karşı, Anayasa Mahkemesinin 17 Eylül 2020 Tarihli Enis Berberoğlu Kararından Sonra İstanbul 14. Ceza Mahkemesinin 13 Ekim 2020 Tarihli “Yeniden Yargılama Yapılmasına Yer Olmadığı Kararı” Hakkında Bir Eleştiri, 17 Ekim 2020, bkz. https://www.anayasa.gen.tr/berberoglu-2.htm, 17.10.2020.

[37] Eren, Abdurrahman, Anayasa Hukuku Dersleri, Seçinkin Yayıncılık 2. Baskı, Ankara, 2020, s. 1118.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın