Başkanlık Sistemi 2: Yargı Alanında Yapılan Değişiklikler

Anayasa değişikliği ile yargı alanında, 3 madde yürürlükten kaldırılmakta 7 maddede değişiklik yapılmaktadır. Yapılan değişikliklerin başkanlık sistemi ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu değişiklikler, mevcut parlamenter sistem içinde de her zaman yapılabilecek değişikliklerdir. Yargı alanında yapılan değişikliklerin bir kısmı son derece olumlu olup, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği değişikliklerdir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hakkında yapılan değişiklikler bazı yönleriyle tartışılmaktadır. Bu yazıda, yargı alanında yapılan değişiklikleri mevcut düzenleme açısından karşılaştırarak, değişikliklerin olumlu ve olumsuz tarafları değerlendirilecektir.

1. Yargı Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı

Anayasanın 9. maddesinde yapılan değişiklik ile “tarafsızlık” ifadesi maddeye eklenerek, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır” denilmiştir. Bu değişiklik ile yargı tarafsızlığı yoktu da yeni geliyor anlamına gelmez. Bu değişiklik tarafsızlık vurgusunu güçlendirme yönünde bir değişiklik olarak yorumlanabilir.

Tarafsızlık ilkesi, yargı bağımsızlığı kavramının içinde mündemiç olarak uygulanmaktadır. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 24. Maddesinde “Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir” denilmektedir. Ayrıca, taraf olduğumuz ve iç hukukta kanun hükmünde olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde de, “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir” denilmektedir. Dolayısıyla bu değişikliğin hükümet sistemi ile bir ilgisi olmadığı gibi bir yenilik de getirmemektedir.

2. Askeri Yargının Kaldırılması

Bu anayasa değişikliği paketinin en olumlu tarafı askeri yargının kaldırılmasıdır. Özellikle askeri yüksek mahkemelerin kaldırılması çok yerindedir. Anayasa’nın Askeri yargıyı düzenleyen 145. maddesi bu çerçevede yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasa’nın 142. maddesine bir fıkra eklenerek, “Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak, savaş halinde asker kişilerin görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askeri mahkemeler kurulabilir” denilmektedir.  Bu düzenleme ile askeri mahkemeler sadece savaş zamanında kurulabilirken, Askeri yargı alanında sadece disiplin mahkemeleri varlığını sürdürmektedir. Almanya Anayasası’nın 96. Maddesinde de benzer bir düzenleme ile askeri mahkemelerin sadece savaş zamanında kurulacağı ve temyiz mahkemesi olarak ayrı bir askeri yüksek mahkemenin olmadı görülmektedir.

Anayasanın 156 ıncı maddesindeki Askeri Yargıtay ve 157 inci maddesindeki Askeri Yüksek İdare Mahkemeleri kaldırılmıştır. Uyuşmazlık mahkemesinin görevini düzenleyen 158. maddesinde askeri yargı ifadesi çıkarılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin düzenlendiği 146. madde değiştirilerek Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nden gelen üyeliğe son verilmiştir. Geçici 2. Maddede ile Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemeleri kaldırıldığından bunların üyeleri yargıda uygun görevlere getirilmektedir. Dünyada Yüksek Askeri Mahkeme (the Superior Military Tribunal) uygulaması Türkiye dışında, başkanlık sistemi olan Brezilya Anayasa’sın da(m.122) ve yarı başkanlık olan Kongo cumhuriyetinde (the High Military Court) (m.149) bulunmaktadır. Avrupa ülkelerinin hiç birinde askeri yüksek mahkeme uygulaması yer almamaktadır. Dolayısıyla askeri yargı alanında yapılan değişiklikler son derece olumlu karşılanması gereken değişikliklerdir.

3. Anayasa Mahkemesi’nin Üye Sayısının Azaltılması

Anayasa Mahkemesi’nin düzenlendiği 146. madde değiştirilerek üye sayısı 17’den 15’e indirilmiştir. Bunun nedeni, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırıldığından, buradan üye seçilme yöntemine de son verilmiş olmasıdır. Geçici hükümle, mevcut üyelerin görev sürelerini tamamlayacağı ifade edilmiştir. Yüksek Askeri Mahkemeler kaldırıldığından, buradan seçilen üye kontenjanının kaldırılmadı doğal bir sonuçtur. Konunun bu yönüyle tartışılacak bir tarafı yoktur.

Ancak üye sayısının 17’den 15’e indirilmesi, zaten çok yavaş işleyen ve oldukça yoğun bir iş yüküne sahip olan Anayasa Mahkemesi’nin işleyişini olumsuz etkileyecektir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının getirilmesi ile Mahkemenin iş yükü oldukça artmıştır. Mahkeme önüne gelen bir başvuruyu yaklaşık iki yılda karara bağlayabilmektedir. Bu nedenle Mahkemenin üye sayısının azaltılması olumlu görülemez. Özellikle, bu dönemde artan iş yükü gözetilerek Mahkeme’nin üye sayısının artırılması ve işleyişini daha etkin kılacak düzenlemelerin yapılması olumlu karşılanabilirdi.

Bu değişikliğin yol açtığı bir diğer tartışma da, Cumhurbaşkanının seçtiği üyelerin sayısına ilişkindir. Mevcut anayasada, Mahkemenin üç üyesini TBMM; 14 üyesini Cumhurbaşkanı belirlemektedir. Askeri üyelerin çıkarılması ile bu sayı 12’ye inmiştir. Cumhurbaşkanı bu üyelerden 8 tanesini; Yargıtay (3), Danıştay (2), YÖK (3) tarafından kendisine sunulan üç isim içinden birini seçerek; 4 üyeyi ise doğrudan kendisi belirlemektedir. Anayasa değişikliğinde bu usul aynen korunmuş olmakla birlikte, Cumhurbaşkanının konumunun değişmiş olması, bu seçim usulünü tartışmalı hale getirmiştir.

Mevcut Anayasada Cumhurbaşkanı “tarafsız devlet başkanı” olarak konumlandırıldığından, Cumhurbaşkanı tarafından yapılan atamalar “hükümet ataması” olarak görülmemektedir. Ancak, yeni sistemde, Cumhurbaşkanı hem “partili” hem de “hükümet başkanı” görevini üstlendiğinden, artık Cumhurbaşkanının yaptığı atamalar hükümetin Anayasa Mahkemesine üye seçmesi anlamına gelmektedir.

Başkanlık sisteminin doğal sonucu olarak devlet başkanı aynı zamanda hükümet başkanı görevini üstlendiğinden ve başkanlık sistemi olan birçok ülkede yüksek yargı organları üyelerini başkan seçebildiğinden bu değişikliğin yargı bağımsızlığı açısından liberal demokrasi ile uyumlu olmadığı söylenemez. Ancak başkanlık sistemi olan ülkelerin çoğunda, başkanların yüksek mahkeme üyelerini seçimine ilişkin kararları senatoların onayına tabidir. Böylece yürütme organının başı olarak başkanın yaptığı atamalar, yasama organının bir parçası olan senato tarafından dengelenmektedir.

  • Amerikan Anayasası’nın II. Maddesinin 2. Bölümündeki düzenlemeye göre, “Başkan, Senato’nun tavsiye ve rızası ile, ve mevcut senatörlerin üçte ikisinin onayı ile, antlaşmalar yapma yetkisine sahip olacak; ve büyükelçileri, diğer diplomatik kişi ve konsolosları, Yüksek Mahkeme yargıçları ile bu Anayasa’nın öngörmediği ve yasalarla kurulacak Birleşik Devletleri makamları için bütün görevlileri önerecek ve Senato’nun tavsiye ve rızası ile bunların atamalarını yapacaktır”.
  • Arjantin Anayasasının devlet başkanının yetkilerine ilişkin 99. maddesi uyarınca Başkan, Senato üye sayısının 2/3’ünün onayı ile Yüksek Mahkeme (Supreme Court) üyelerini atar. Başkan ayrıca daha alt düzeydeki federal mahkemelerin üyelerini de Hakimler Konseyi’nin (Council of Magistracy) her boş üyelik için göstereceği üç aday arasından Senato’nun onayıyla atar.
  • Brezilya Anayasasının devlet başkanının yetkilerini düzenleyen 84. maddesi uyarınca Başkan Senato’nun onayıyla Federal Yüksek Mahkeme (Supreme federal Court) üyelerini ve diğer yüksek mahkemenin üyelerini atama yetkisine sahiptir. Anayasanın 101. maddesi de Federal Yüksek Mahkeme üyelerinin adaylıklarının Federal Senato üyelerinin salt çoğunluğunun oyuyla onaylanmasından sonra bu kimselerin Başkan tarafından atanacağını belirtiyor.
  • Şili Anayasanın 78. maddesine göre, Yüksek Mahkeme üyeleri devlet başkanı tarafından Senato’nun 2/3 çoğunluğunun onayıyla atanır. Üyelik seçimi Yüksek Mahkeme’nin her boş üyelik için göstereceği 5 aday arasından Devlet Başkanınca yapılır. Senato Devlet Başkanının teklifini onaylamazsa onaylanmayan kişi aday listesinden çıkarılır, Yüksek Mahkeme bir aday daha belirleyerek 5 kişilik listeyi tamamlar. Bu usul boş üyelik dolduruluncaya kadar tekrarlanır.  Yüksek Temyiz Mahkemesi üyeleri ise Yüksek Mahkeme’nin her boş üyelik için önereceği üç aday arasından devlet başkanı tarafından atanır.
  • Meksika Anayasanın 89. maddesi uyarınca Yüksek Mahkeme üyeleri devlet başkanı tarafından Senato’nun onayıyla atanır. Bu bağlamda 96. madde uyarınca Senato, Başkanın her boş üyelik için gösterdiği üç adaydan birini üye tamsayısının 2/3 çoğunluğuyla seçer. Ancak 30 gün içinde bu çoğunluğa ulaşılamazsa Başkan sunduğu listedeki adaylardan birini doğrudan atar. Ayrıca gösterilen adayların Senato tarafından reddedilmesi halinde Başkan yeni bir liste sunar. Bu listedekileri de Senato reddederse Başkan doğrudan atama yetkisine yine sahiptir.

Görüldüğü gibi Türkiye’de önerilen model, başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerden farklı olarak, Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi üyelerine ilişkin atamalarında yasama organının bir onayını öngörmemektedir. Ancak, Türkiye’de uygulanan modelde, Cumhurbaşkanının atadığı 12 üyenin 8 tanesi Yüksek yargı organları ve YÖK tarafından önerilen üç isim arasından gerçekleştiğinden, bir denge unsuru barındırmaktadır. Sadece 4 üyeyi doğrudan doğruya atadığı düşünüldüğünde 15 üyede 4 üyenin, başlı başına tarafsızlığı olumsuz etkileyeceği söylenemez.

Dolayısıyla, değişiklik sonrası Cumhurbaşkanının 12 üyeyi belirleme yetkisinin aynen korunması, bir yönüyle mevcut sisteme göre daha zayıftır. Mevcut Anayasada “tarafsız devlet başkanı” olarak üye seçen Cumhurbaşkanı, yeni düzenlemede “hükümet başkanı” sıfatıyla üye seçmektedir. Bu durum mevcut sisteme göre yargı bağımsızlığı açısından bir ilerleme olarak gösterilemez. Ancak, bu durum başkanlık sisteminin doğal sonucu olduğundan liberal demokrasi ile bağdaşmaz olduğu da ileri sürülemez.

4. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yapısının Değiştirilmesi

Anayasanın 159. maddesi değiştirilerek, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun adında yer alan “Yüksek” ifadesi çıkarılmıştır.  1961 Anayasası’nın 143. maddesinde “Yüksek Hâkimler Kurulu”, 1971 Anayasa değişikliği ile 137. maddesinde “Yüksek Savcılar Kurulu” şeklinde iki ayrı kurul oluşturulmuştur.  1982 Anayasası ile bu iki kurul birleştirilmiş ve “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu” haline getirilmiştir. Bu çerçevede, “Yüksek” sıfatının çıkarılması ne anlama geldiği sorgulanabilir. Anayasanın 79. maddesinde “Yüksek Kurul” ifadesi, “Yüksek Seçim Kurulu” için de kullanılmaktadır. Yüksek Seçim Kurulu il ve ilçe seçim kurullarının üstünde nihai karar verici konumunda olduğundan “Yüksek Kurul” ifadesi anlamını bulmaktadır. Ancak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun alt kurulları olmadığından, “Yüksek” ifadesinin kaldırılması bu yönüyle yerinde olduğu şeklinde yorumlanabilir. Ancak, “Yüksek” ifadesi, bazen “nihai karar mercii” anlamında kullanılır. Nitekim Anayasamızın “Yüksek Mahkemeler” başlığı altında, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Uyuşmazlık Mahkemesini saydığı gibi, burada “Yüksek” ifadesi nihai karar mercilerine işaret etmektedir. Bu anlamda, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ismindeki “Yüksek” ifadesi, nihai karar mecii olarak değerlendirildiğinde, yerinde bir kullanım olduğu da söylenebilir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu olarak “tek kurul” şeklinde korunmuştur. Hakimler ve Savcılar Kurulunun ayrılarak iki ayrı kurul oluşturulması görüşü dile getirilmektedir. Ancak, 1961 Anayasası’nın ilk halinde “Hâkimler Yüksek Kurulu” ve 1971 Anayasa değişikliği sonrası ise, “Savcılar Yüksek Kurulu” şekline iki ayrı kurul uygulaması denenmiştir. Karşılaştırmalı hukuktaki uygulamalara bakıldığında her iki modele de rastlamak mümkündür. Örneğin, Fransa Anayasası’nın 65. maddesine göre, “Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu”, biri hâkimler, biri savcılar için yetkili iki daireden oluşur. Hâkimler konusunda yetkili daireye, Yargıtay Başkanı başkanlık eder. Savcılar konusunda yetkili olan daireye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı başkanlık eder. Portekiz’de ise, Hâkimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu şeklinde iki ayrı kurul bulunmaktadır. Hâkimler Yüksek Kuruluna Yüksek Adalet Mahkemesi Başkanı başkanlık eder (m.218). Savcılar Yüksek Kuruluna ise Cumhuriyet Başsavcısı başkanlık etmektedir (m.220). Dolayısıyla, bu konu tek başına yargı bağımsızlığını etkileyen bir unsur olarak görülmemektedir.

HSYK hakkında uzun yıllardan beri yürütülen tartışmaların başında kurulun başkanlığı gelmektedir. 1961 Anayasası’na göre, Yüksek Savcılar Kurulunun başkanı, Adalet Bakanı; Yüksek Hâkimler Kurulunun başkanı ise, kendi üyeleri arasından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile seçilmekteydi. Mevcut durumda Anayasa’nın 159. Maddesine göre, Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Yeni değişiklikle Kurul başkanı ve pozisyonunda bir değişiklik yapılmamaktadır. Eleştirilerin kaynağı, hükümetin bir üyesi olan Adalet Bakanının HSYK’ya başkanlık etmesi, yargı bağımsızlığını zayıflatıcı etki yaptığı yönündedir. Adalet Bakanı yine hükümetin bir üyesi olarak Kurul’da yer alırken, tek değişiklik, Adalet Bakanının artık milletvekili olmayacağıdır. Doğrudan hükümet başkanı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanacaktır.

Karşılaştırmalı hukuk açısından bakıldığında, yaygın uygulama Yargı Üst Kuruluna başkanların, yürütmeden değil yine yargı içinden olması yönündedir. Yargı Kurullarının kendi başkanlarını kendilerinin seçmesi “işlevsel bağımsızlık” açısından “en iyi uygulama” kabul edilir. Nitekim Fransa’da Kurula daha önce Cumhurbaşkanı başkanlık ederken, yapılan değişiklik sonrası, Yüksek Hâkimler Dairesine, Yargıtay Başkanı; Savcılar Dairesine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı başkanlık etmektedir. Fransa’da Cumhurbaşkanı, yargı erkinin bağımsızlığının garantörüdür (m.64). Portekiz’de Hâkimler Yüksek Kurulu’na Yüksek Adalet Kurulu Başkanı başkanlık ederken (m.218); Savcılar Yüksek Kuruluna, Cumhuriyet Başsavcısı başkanlık etmektedir (m.220). Aynı şekilde İspanya’da “Hâkimler Genel Kurulu”na başkanlığı Yargıtay Başkanı yapmaktadır (m.122).

Kurulun üye yapısı ve üye seçim usulü sürekli değiştirilmektedir. 1961 Anayasası’nın ilk halinde 18 asıl 5 yedek üye olmak üzere toplam 23 üyeden oluşuyordu. 18 üyeli Kurul’un 6’sı Yargıtay, 6’sı birinci sınıf hâkimler ve 6 üyeyi Meclis tarafından seçiliyordu. Dolayısıyla, yüksek yargı ile ilk derece yargısı ve Meclis eşit oranlarda üye seçmekteydi. 1971 Değişikliği sonrası ise, üye sayısı 11 asıl 3 yedek üyeye indirilmiş ve tamamı Yargıtay tarafından seçilmesi öngörülmüştür. 1982 Anayasası döneminde HSYK’nın bu yapısı bu değişiklikle birlikte üçüncü kez değiştirilmektedir. Anayasa’nın ilk halinde HSYK, 7 asıl 5 yedek üyeden oluşmaktadır. Adalet Bakanı başkan ve Müsteşar tabi üye, Yargıtay’dan 3, Danıştay’dan 2 asıl üyeyi kendi üyeleri arasından gösterecekleri üç isim arasından Cumhurbaşkanı seçmekteydi. 2010 Anayasa Değişikliği ile üye sayısı 22 asıl 12 yedek üyeye çıkarılmıştır. Adalet Bakanı ve Müsteşarın konumu değişmemiştir. Cumhurbaşkanı 4, Yargıtay 3, Danıştay 2, Türkiye Adalet Akademisi 1, Adli yargı hakim ve savcıları 7, idari yargı hakim ve savcıları 3 üye seçmektedir. Yeni değişiklik ile üye sayısı 13’e indirilmekte ve yedek üyelik usulüne son verilmektedir. Kurulun Başkanı Adalet Bakanı, Müsteşarı Kurulun tabiî üyesi olmaya devam etmektedir. Kurulun 3 üyesi adli yargı hakim ve savcıları arasından, 1 üyesi idari yargı hakim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca seçilmektedir. Cumhurbaşkanının Adalet Bakanı ve Müsteşarı da atadığı düşünüldüğünde 6 üyeyi belirlediği görülmektedir. Geriye kalan 7 üye Meclis tarafından seçilmektedir. Meclis 3 üyeyi Yargıtay, 1 üyeyi Danıştay ve 3 üyeyi hukuk alanındaki öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçecektir.

HSYK’nın, Yargıtay üyelerinin tamamını, Danıştay üyelerinin dörtte üçünü ve tüm adli ve idari yargı hakim ve savcılarını atadığı ve görevden alabildiği düşünüldüğünde, yargının oluşumunda önemli bir işlevi olduğu görülmektedir. HSYK üyelerinin büyük çoğunluğunun yargı mensuplarından oluşması yargı bağımsızlığı açısından önemli görülmektedir. Nitekim 2010 tarihli, “Venedik Komisyonu, Hâkimlerin Bağımsızlığı Raporu”nda, “Yargı kurulları çoğulcu bir kompozisyona sahip olmalı ve yargı kurulu üyelerinin çoğunluğunun olmasa da, önemli bir kısmının hâkimlerden oluşması gerekmektedir” denilmiştir. Sadece hâkimlerden oluşan bir Kurul, Türkiye’de yaşanan tecrübelerin de gösterdiği gibi bir “kast” sistemine dönüşebilmekte, ideolojik kutuplaşmalara, kayırmalara yol açabilmektedir. Bağımsızlık açısından kurulun çoğulcu yapıda oluşması en iyi modeldir. Bu kapsamda, özelikle Yasama organının kurula üye seçmesi “demokratik meşruiyet” açısından son derece önemli kabul edilir.

Nitekim 1961 Anayasası’nın ilk halinde, üyelerin üçte birini Meclis seçmektedir. Karşılaştırmalı hukuktaki örneklere baktığımızda yine üyelerin büyük bir kısmını meclislerin seçtiği görülmektedir. Fransa örneğinde, 30 üyeli Kurulun 8 üyesini Parlamento seçmektedir. İspanya’da 20 üyelik kurulun 8 üyesi Parlamento tarafından seçilmektedir. Portekiz’de 17 üyelik kurulun 7 üyesini Meclis seçmektedir. İtalya’da 27 üyenin 8’ini Parlamento seçmektedir. Bulgaristan’da 25 üyeli Yüksek Yargı Konseyi’nin 11 üyesi Meclis tarafından seçilmektedir. Ukrayna’da, Yüksek Adalet Konseyi 20 üyeden oluşmaktadır.  Üyeler Ukrayna Yüksek Radası (Meclis), Cumhurbaşkanı, Hâkimler Kurultayı, Avukatlar Kurultayı, Yüksek Öğretim Kurumu, Bilimsel Kuruluşlar Temsilci Organı üçer üye seçmektedir. İki üye Savcıları temsil eden kurum tarafından seçilmektedir. Yüksek Mahkeme Başkanı, Adalet Bakanı ve Başsavcı, Yüksek Adalet Konseyinin tabi üyesidir. (m.131).

Yeni Anayasa değişikliği ile HSK’nın 13 üyesinden 7 üyesini, yani yarıdan bir fazlasını Meclisin seçiyor olması olumlu bir gelişmedir. Meclis 3 üyeyi Yargıtay, 1 üyeyi Danıştay ve 3 üyeyi hukuk alanındaki öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçecektir. Başvurular Meclis Başkanlığına yapılmaktadır.  Başkanlık, başvuruları Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona gönderir. Komisyon her bir üyelik için üç adayı, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğuyla belirler. Birinci oylamada aday belirleme işleminin sonuçlandırılamaması halinde ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. Bu oylamada da aday belirlenemediği takdirde, her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile aday belirleme işlemi tamamlanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyon tarafından belirlenen adaylar arasından, her bir üye için ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye seçimi tamamlanır. İlk kez Anayasa’da öngörülen bu yeni usulle, muhalefete çok düşük de olsa üye seçme şansı verilmiş olmaktadır. Çünkü Karma Komisyonda iktidar partisi üye sayısı genelde beşte üçe yakın olacağından Meclise oylama için gidecek üç isminde iktidar partisinden olma ihtimali yüksektir. Ancak böyle bir usul yerine muhalefet partilerine doğrudan bir kontenjan ayrılması daha demokratik bir yöntem olabilir.

Cumhurbaşkanı Kurulun 6 üyesini seçmektedir. Adalet Bakanı ve Müsteşar doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. Geriye kalan dört üyeden üçü adli ve idari yargı hakim ve savcıları arasından, bir üye idari yargı hakim ve savcıları arasından doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. Cumhurbaşkanının konumu “tarafsız devlet başkanı” olmaktan çıkıp “hükümet başkanı”na dönüşmesi, hükümetin HSYK’ya 6 üye seçmesi şeklinde yorumlanacağından, bağımsızlık ve tarafsızlık tartışmaları artacaktır. Mevcut sistemde sadece, Adalet Bakanı ve Müsteşarının hükümeti temsilen olması yıllardan beri tartışıldığına göre, bu değişiklik ile bu tartışmaların daha da artacağı görülmektedir.

5. Diğer Değişiklikler

Anayasanın 155. Maddesinde Danıştay’ın kanun tasarılarını ve tüzüklerini inceleme yetkisi kaldırılmıştır. Tüzük uygulaması kaldırıldığından bu yetkinin kaldırılması normaldir. Kanunlar hakkında görüş bildirme usulü de işlevsiz bir yöntem olduğundan kaldırılması sorun oluşturmayacaktır.

Anayasa’nın 125. Maddesinde değişiklik yapılarak, Yüksek Askeri Şura kararlarının tamamı yargıya açılmıştır. Mevcut düzenlemede, Yüksek Askeri Şuranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemleri yardı denetimine kapalıdır. Bu düzenleme ile bu işlemlerde yargı yoluna açılmıştır. Bu düzenleme aynı maddenin başında yer alan “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmi ile daha uyumlu hale gelmiştir.

SONUÇ

Yargı alanında yapılan değişikliklerin başkanlık sistemi ile bir ilgisi olmadığı, bu değişikliklerin mevcut sistem içinde de yapılabileceği açıktır. Bu değişiklikler başkanlık sistemi ile ilişkilendirilerek savunulamaz. Bu değişiklilerden bazıları yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından “olumlu” değişikliklerdir. Yargının “tarafsızlığı” ifadesinin 9. maddeye eklenmesi, olumlu görülmekle birlikte bir yenilik değil, güçlendirme kabul edilmelidir. Askeri yargının kaldırılması, askeri vesayet geleneğinin tümden ortadan kaldırılması çabaları kapsamında olumludur. Özellikle askeri yüksek mahkemelerin kaldırılması, son derece önemli bir değişikliktir. YAŞ kararlarının tümüyle yargı denetimine açılması olumlu bir değişikliktir. HSYK’nın üye yapısının değiştirilmesi ve 13 üyenin 7 üyesini Meclisin seçiyor olması, demokratik meşruiyet açısından olumlu bir gelişmedir. Bazı değişiklikler ise yargı bağımsızlığı açısından “güçlendirici” olmamakla birlikte “kabul edilemez” değişiklikler değildir. Anayasa Mahkemesi’ne ve HSYK’ya, “tarafsız devlet başkanının” üye seçmesi yerine yeni değişiklik ile “partili ve hükümet başkanı” olan Cumhurbaşkanının üye seçmesi yargıyı güçlendirme sayılamaz. Ancak, bu başkanlık sistemleri bakımından kabul edilemez bir uygulama değildir. Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısının 17’den 15’e indirilmesi, iki askeri üye kontenjanının kaldırılmasının doğal sonucu olmasına rağmen, Mahkemenin bireysel başvurularla artan iş yükü göz önüne alındığında, Mahkemenin mevcut yapısını zayıflatan bir değişikliktir. Danıştay’ın kanun tasarıları inceleme yetkisine son verilmesi ya da uygulamasına son verilen tüzükler hakkında görüş bildirme yetkisinin kaldırılması olumlu ya da olumsuz etkisi olan değişiklikler değildir.

18.02.2017

Prof.Dr. Abdurrahman Eren

Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın