Milletvekili Yemin Krizi

Modern anayasacılıkta yemin önemli bir yer tutar. Anayasalarda yeminin kapsamı büyük çoğunlukla dini içeriklidir. Liberal ülke anayasalarında dini içerikli yeminler laiklik/sekülarizme aykırı görülmemektedir. İslami Anayasalarda dini yemin esastır. Buna karşın sosyalist anayasalarda yemin yer almaz. Bu makalede genel olarak anayasacılıkta “yeminin yeri” üzerinde durulurken; özel de, 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ortaya çıkan yemin krizi değerlendirilecektir

1. Genel Olarak Anayasalarda Yemin

Anayasalarda yemin konusu, genellikle, devlet başkanları, milletvekilleri ve hükümet üyeleri bakımından düzenlenmektedir. Sosyalist ülkelerde, “yemine” yer verilmemektedir. Bu kapsamda, Çin, Küba, Laos, Kuzey Kore Anayasalarında yemin bulunmamaktadır. Ancak, sosyalist bir anayasaya sahip olduğu halde, Vietnam Anayasası’nın 70/8. maddesinde milletvekilleri için yemin öngörülmezken; Meclis karşısında “Seçildikten sonra, Cumhurbaşkanı, Ulusal Meclis Başkanı, Başbakan ve Yüksek Halk Mahkemesi Başkanı halka anayasaya ve anavatana sadakat yemini edecektir” denilmektedir. Liberal anayasal sistemlerde, yemin konusunda; yemine hiç yer vermeyen ülkeler olduğu gibi dini yemini zorunlu kılan veya dini ibareyi seçimlik bırakan ülkeler bulunmaktadır.

Amerikan Anayasası’nda dini içerikli bir yemin düzenlenmemiştir. Ancak, başkanlar İncil’e el basarak aşağıdaki yemini eder:

Göreve başlamadan önce, Başkan aşağıdaki şekilde yemin edecek ya da söz verecektir:  “Birleşik Devletler Başkanlığı görevini sadakatle yerine getireceğime ve Birleşik Devletler Anayasası’nı elimden geldiğince gözeteceğime, koruyacağıma ve savunacağıma onurum üzerine yemin ederim (ya da söz veririm).”

 Avrupa ülkelerinin bazılarında “dini yemin” anayasalarda zorunlu kılınmıştır. Demokrasi indeksine göre, dünyanın en demokratik ülkesi kabul edilen Norveç Anayasası’nın 5. Maddesinde, “Kral her zaman Evangelical-Lutheran dininden olmak zorundadır” dedikten sonra, 9. Maddesine göre, Kral göreve başlarken şöyle yemin etmek zorundadır:

“Ben, Anayasa ve kanunlara uygun olarak Norveç Krallığını yöneteceğime söz veriyorum ve yemin ediyorum; Yüce ve Her şeye kadir Tanrım bana yardım et”.

Yunanistan Anayasası’nın 59 maddesinde milletvekili yemini düzenlenmiştir. Bu yeminde dini ibare Hristiyan olanlar için zorunlu olurken, farklı din ve inançtan olanlar kendi din ve inancına göre dini ifade kullanması gerekmektedir. Maddeye göre, “Parlamento üyeleri, göreve başlamadan önce, açık oturumda Mecliste aşağıdaki yemini yaparlar:

“Ülkeme ve demokratik hükümet şekline bağlı kalacağıma, Anayasa ve kanunlara sadık kalacağıma, görevlerimi dürüst bir şekilde yerine getireceğime, Kutsal Ruh ve Bölünmez Üçlü adına yemin ederim”. Farklı bir din ve inançta olan Parlamento üyeleri, kendi din ve inançlarına uygun olarak aynı yemini yapar”.

Aynı şekilde İrlanda Anayasası’nda, yeminde yer alan “dini ifade”, yeminin zorunlu parçası olarak kabul edilmiştir. Anayasa’nın 12. maddesinin 8. fıkrasına göre, “Başkan, Parlamentonun iki Meclisinin (Temsilciler Meclisi ve Senato) üyelerinin, Yargıtay ve Yüksek Mahkeme üyelerinin ve diğer önemli kişilerin huzurunda halka açık olarak aşağıdaki metni okuyarak göreve başlar:

 “İrlanda Anayasasını koruyacağıma ve kanunlarını destekleyeceğime, Anayasa ve kanunlara uygun olarak sadakatle ve içtenlikle görevlerimi yerine getireceğime ve yeteneklerimi İrlanda halkının hizmetine ve refahına adayacağıma Yüce Tanrının huzurunda, samimiyetle ve içtenlikle söz verir ve ilân ederim. Tanrım bana yol göster ve beni destekle.”

İrlanda Anayasası, hâkimler dahil tüm kamu görevlileri göreve başlarken dini yemin etmektedir. Anayasanın 34. maddesinde hâkimlere ilişkin düzenlemede şu hüküm yer almaktadır:

“Anayasaya göre atanan her hâkim aşağıdaki beyanı yapar ve imzalar: “Yüce Tanrının huzurunda, hakkıyla ve sadakatle, bilgim ve yetkimle en iyi şekilde Mahkeme Başkanlığını (veya duruma göre) yapacağımı ve hiç kimseden korkmadan ya da kimseyi kayırmadan, kimseye sevgi ya da kötü niyet beslemeden, Anayasa ve yasaları koruyacağıma samimiyetle ve içtenlikle söz verir ve ilân ederim. Tanrım bana yol göster ve beni destekle.”

Lihtenştayn Anayasasında da tüm kamu görevlileri açısından dini yemin göreve başlamada zorunlu kılınmıştır. Anayasa’nın 108. maddesine göre,

“Hükümet üyeleri, kamu görevlileri ve tüm belediye başkanları, onların yardımcıları ve toplulukların saymanları, atanırken aşağıdaki şekilde yemin eder: “Prense sadık kalacağıma, hukuka uyacağıma, Anayasaya tam olarak bağlı kalacağıma yemin ederim. Tanrım bana yardım et.

Bazı Batı ülke anayasalarında yeminin sonunda “Tanrım bana yardım et” ifadesi yer almakta, ancak bu ifadeyi söylemek “seçimlik” hale getirilmektedir. Önreğin, Federal Alman Anayasası’nın “Görev andı” başlıklı 56. maddesi şöyledir:

Görevine başlarken Federal Cumhurbaşkanı, Federal Meclis ve Federal Konsey üyelerinin birleşik toplantısında aşağıdaki şekilde yemin eder: ‘Gücümü Alman halkının mutluluğuna adayacağıma, onun refahını yükselteceğime, ona gelebilecek zararları önleyeceğime, Anayasaya ve federal yasalara saygı gösterip, onları savunacağıma, yükümlülüklerimi titizlikle yerine getireceğime ve herkese karşı adaletli davranacağıma yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun!’. Yemin, dini bir ifade kullanmaksızın da yapılabilir.”

Anayasanın 64. maddesine göre, aynı yemin, başbakan ve bakanlar içinde geçerlidir. Maddenin 3. fıkrasına göre, “Federal Başbakan ve Bakanlar, göreve başlarlarken, Federal Meclis önünde, 56’ncı maddede belirtilen yemini yaparlar”.

Avrupa’da yemin konusunda tercih edilen ikinci yöntem ise, yemine ilişkin maddede dini ifadelere yer vermediği halde, dini ifadelerin kullanılmasını, yemini yapacak kişinin iradesine bırakmaktadır. Avusturya Anayasası’nın 62. maddesi konuyu bu yaklaşımla düzenlemektedir:

“(1) Federal Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Federal Meclis önünde aşağıdaki şekilde and içer; “Anayasaya ve Cumhuriyetin yasalarına sadakatle bağlı kalacağıma ve görevimi sahip olduğum bilgi ve inançlarla en iyi şekilde yapmaya çalışacağıma ant içerim.” (2) Dini beyanların belirtilmesi kabule şayandır.”

Bazı ülkelerde yemin etmemenin milletvekilliği düşme sebebi olarak düzenlenmiştir. Arnavutluk Anayasası’nın 71. milletvekili düşme sebeplerinden biri de “yemin etmemek” olarak düzenlenmiştir. Polonya Anayasası’nda da yemin etmemenin millevekilliğinden  feragat anlamına gelidiği ifade edilmektedir. Polonya Anayasası’nda da, yemin göreve başlamanın bir şartı kabul edilmiştir. Yemin metninde dini ifadeyi kullanma, milletvekillerinin isteğine bırakılmıştır. Anayasa’nın 104. maddesinde milletvekilleri, 130. maddesinde Cumhurbaşkanı ve 151. maddesinde Başbakan ve bakanlar bakımından benzer düzenleme kabul edilmiştir. Anayasanın 104. maddesi şöyledir:

“1. Milletvekilleri Milletin temsilcileridir. Seçmenlerden herhangi bir talimat almazlar. 2. Milletvekilleri, görevlerini yerine getirmeye başlamadan önce, Sejm (Meclis) huzurunda aşağıdaki şekilde yemin ederler: “Millete karşı görevlerimi yerine getireceğime, Devletin egemenliğini ve çıkarlarını koruyacağıma, bütün gücümle Anavatanın refahı ve vatandaşlarının mutluluğu için çalışacağıma ve Polonya Cumhuriyeti’nin Anayasası ve diğer yasalarına uyacağıma bütün içtenliğimle yemin ederim.” Yemine ayrıca şu cümle eklenebilir “Tanrım, bana yardım et.” 3. Yemin etmeyi ret görevden feragat olarak kabul edilir.”

Polonya Anayasası’nda dini ibareyi söylemek seçimlik kılınırken; yemin etmekten çekinme, milletvekilliği görevinden feragat etmek anlamına geleceği açıkça düzenlenmiştir.

Müslüman ülke Anayasalarında dini yemin çok daha güçlü bir şekilde düzenlenmektedir. Pakistan Anayasası’nda devlet başkanı, başbakan, milletvekilleri ve tüm kamu görevlileri için şu yemin öngörülmektedir:

“Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla,

Ben içtenlikle yemin ederim ki, Ben Müslümanım, Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine, Allah’ın Kitaplarına, Yüce Kur’an’ın kitapların sonuncusu olduğuna, son Peygamber olarak Muhammed’in (SAV) peygamberliğine ve ondan başka Peygamber gelmeyeceğine, hesap gününe ve Kuran ve Sünnetin tüm emir ve hükümlerine iman ederim.

Doğru inanç ve sadakatle Pakistan için üstleneceğim: Pakistan Başkanı olarak, görev ve yetkilerimi Pakistan İslam Cumhuriyetinin Anayasa ve Kanunlarına uygun olarak dürüstlükle, elimden gelenin en iyisiyle ve inançla ve her zaman Pakistan’ın egemenliği, bütünlüğü, dayanışması, iyiliği ve refahı doğrultusunda yerine getireceğim.

Pakistan’ın varlığının temeli olan İslam ideolojisini korumak için gayret edeceğim.

Kişisel çıkarlarımın görevimi yerine getirmeme ve kararları etkilemesine izin vermeyeceğim.

Pakistan Cumhuriyeti Anayasasını muhafaza edecek, koruyacak ve savunacağım.

Her koşulda, kanuna göre, korkusuz ve kayırmasız, sevgi ya da kötü niyet taşımaksızın halkın her durumda hakkını vereceğim: Pakistan Başkanı olarak, görevimin gereği olarak olanlar hariç, benim görüşüme sunulan ya da bana bildirilen herhangi bir kişi veya konuyu doğrudan veya dolaylı olarak bildirmeyeceğim veya açığa vurmayacağım.

Yüce Allah’ım yardım et ve bana yol göster. Amin”

Maldivler Anayasası’nda yemin çok kapsamlı bir şekilde ayrı bir bölümde düzenlenmiştir. Bu bölümde, sırasıyla devlet başkanı, başkan yardımcısı, kabine üyeleri, milletvekilleri, hakimler, bağımsız kurumlar şeklinde 6 ayrı yemin düzenlenmiştir. Ancak yeminin içeriği genellikle birbirine benzemektedir. “Meclis Üyelerinin Göreve Başlarken Yemin Etmesi” kenar başlıklı 81. Maddesine göre, “Bir kişinin Halk Meclisi üyesi olarak seçilmesinden sonra meclisteki görevine başlaması için Baş Yargıcın veya onun görevlendireceği kişinin huzurunda Ek 1’deki yemini söylemesi gerekir”. Ek 1’deki Milletvekili yemini şöyledir:

“ Ben, (kişi ismi)… Yüce Allah adına yemin ederim ki, İslam dinine saygı göstereceğim, Maldivler Cumhuriyeti Anayasası ve Maldivler Vatandaşlarının temel haklarını destekleyeceğim, Maldivler Cumhuriyetine gerçek bir inanç ve bağlılıkla bağlanacağım, Halk Meclisi üyesi olarak, Maldivler Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarına uygun olarak dürüstlük ve samimiyetle görevlerimi yerine getireceğim”.

Görüldüğü gibi Maldivler Anayasası’nda dini içerikli zorunlu bir yemin olduğu gibi, yemin göreve başlamanın bir şartıdır.

Asya ülkelerinde olduğu gibi Arap ülkeleri anayasalarında da dini yemin bulunmaktadır. Bahreyn Anayasası’nın 78. Maddesine göre, Danışma Konseyi’nin ya da Temsilciler Meclisi’nin her bir üyesi bu meclislerdeki ya da komitelerdeki görevlerine başlamadan önce aşağıdaki yemini ederler:

“Ülkeye ve Kral’a sadık kalacağıma, Devlet’in Anayasa’sına ve kanunlarına saygı duyacağıma, milletin özgürlüğünü, menfaatlerini ve servetini savunacağıma ve işimi dürüstçe ve gönülden yerine getireceğime Yüce Allah’ın huzurunda yemin ederim.”

Birleşik Arap Emirlikleri Anayasası’nın 73. Maddesine göre, Bir Federal Meclis Komitesi üyesi Federal Meclis Komitesi veya komitelerinde görev üstlenmeden önce Federal Meclis Komitesi önünde açık bir toplantıda şu yemini eder:

“Birleşik Arap Emirlikleri’ne sadık olacağıma, Anayasa ve kanunlarına saygı göstereceğime, Federal Meclis Komitesi’ndeki görevlerimi dürüstçe ve sadakatle yerine getireceğime dair Yüce Allah’a yemin ederim.”

Katar Anayasasının 92. Maddesine göre,  “Al-Şura Meclisi üyeleri görevlerine başlamadan önce açık oturumda aşağıdaki yemini ederler;

“Ülkeme ve Emir’e sadık olacağıma, Şeriat Hukuku’na Anayasa’ya ve hukuka saygı göstereceğime, kamu menfaatini koruyacağıma ve görevimi dürüstlük ve sadakatle ifa edeceğime Yüce Allah’a yemin ederim”.

Karşılaştırmalı Anayasa metinlerinde, yemin uygulamasının yaygın olduğu, yeminin genellikle dini içerikli olduğu, özellikle İslam ülkelerinde güçlü dini yeminlerin bulunduğu görülmektedir. Anayasalarda “egemenlik yetkilerini kullanan kişilerin” yemin etmesi, “anayasaların üstünlüğü ve bağlayıcılığı” ve “iktidarı sınırlama işlevi” ile açıklanabilir. Özellikle, “Anayasaya ve kanunlara sadakat ve bağlılık yemini edilmesi” hukukun üstünlüğü anlayışının benimsenmesinin bir göstergesi durumundadır. Bu kişiler üzerinde “manevi bir bağlayıcılık” sağlamak üzere “dini yemin” düzenlenmektedir.

2. Osmanlı-Türk Anayasalarında Yemin

Türkiye’de 1876 Kanun-i Esasi’den itibaren Anayasalarımızda milletvekili yemini düzenlenmiştir. 1876 Kanun-i Esasi’nin 46. Maddesine göre,

“Meclis-i Umuni üyeliğine seçilen veya atanan kişiler, Meclis’in açılış töreninde, Sadrazam huzurunda, o gün hazır bulunmayanlar ise, mensup olduğu Meclis Heyeti toplandığında Başkanlarının önünde, Padişah Hazretleri’nin şahsına ve vatanına sadakat ve Kanun-i Esasi hükümlerine ve kendilerine tevdi olunan vazifeye aykırı davranışlardan kaçınacağına yemin eder.”

1924 Anayasasının 16. Maddesinin ilk halinde Milletvekili yemini şu şekilde düzenlenmişti:

“ Mebuslar Meclise iltihak ettiklerinde şu şekilde tahlif olunurlar; Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bilâ kaydu şart hakimiyetine mugayir bir gaye takip etmiyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma “Vallahi”.

Teşkilat-ı Esasiye Kanununda 10.04.1928 tarihinde yapılan değişiklik sonrası yeminin sonunda yer alan “Vallahi” sözü  çıkarılarak “namusum üzerine söz veririm” iadesi eklenmiştir. 1945 Yılında Anayasanın dilinin Türkçeleştirilmesi ile “yemin/tahlif” yerine “andiçerler” ifadesi gelmiştir. Buna göre yeminin son hali şöyle olmuştur:

“Milletvekilleri Meclise katıldıklarında şöyle andiçerler: “: Namusum üzerine söz veririm ki: Vatanın ve milletin mutluluğuna, esenliğine, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine aykırı bir amaç gütmeyeceğim ve Cumhuriyet esaslarına bağlılıktan ayrılmayacağım.”            

1961 Anayasasının 77. maddesinde TBMM üyeleri, görevlerine başlarken şöyle and içerler:

“Devletin bağımsızlığını, vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacağıma; Milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma ve halkın mutluluğu için çalışacağıma namusum üzerine söz veririm.”

1982 Anayasası ile milletvekili yeminin kapsamı genişletilmiştir. Anayasa’nın 81. maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde andiçerler :

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Danışma Meclisi Madde Gerekçesinde belirtildiği gibi 1961 Anayasası andında yer almayan, “bölünmez bütünlük, toplum huzuru, milli dayanışma, sosyal adalet, insan haklarına ve temel özgürlüklerden yararlanması ülküsü, hukukun üstünlüğü prensibi and metnine dâhil edilmiştir”. Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu madde metninde değişiklik yaparak, “Danışma Meclisince kabul edilen andiçme kenar başlıklı 89 uncu maddede yer alan “Atatürk İnkılâplarına” sözcükleri Atatürk’ün benimsediği ve uyguladığı ilkelere de yer verilmek ve bu ilkelere bağlı kalınmayı sağlamak amacıyla “Atatürk, ilke ve inkılâplarına” şeklinde değiştirilmek suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin göreve başlarken yapacakları andiçmeye daha etkin bir anlam verilmiştir” denilmektedir. 

Aslında 1982 Anayasası’nda yer alan yemin, 12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra  yeni anayasa yapmak üzere oluşturulan “Kurucu Meclis” hakkında çıkarılan Kanun’un 19. maddesinde ki yeminle büyük benzerlik göstermektedir. Bu maddeye göre,  “Danışma Meclisine seçilenler görevlerine başlarken soyadı sırasına göre aşağıdaki andiçerler:

“Danışma Meclisi üyesi olarak çalışmalarımda Devletin varlığı ve bağımsızlığını, ülkenin ve milletin bütünlüğünü ve bölünmezliğini koruyacağıma, toplumun huzuru, milli dayanışma ve sosyal adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma; hukukun üstünlüğünü sağlayacak demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma numusum ve şerefim üzerine andiçerim”.

1982 Anayasası’ndan önceki Anayasalarda “sade bir yemin” bulunurken, 1982 Anayasası ile yemin “ideolojik” bir boyut kazanmıştır. “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık”, ve “büyük Türk Milleti önünde” ifadeleri önceki Anayasalarda yer almamıştır.

3. Meclisteki Yemin Krizi

HDP Ağrı milletvekili Leyla Zana, 1991’de milletvekilliği yemin töreni sırasında Meclis kürsüsünde ilk kez Kürtçe bir cümle sarf etmiş ve bu olay Meclis’te krize neden olmuştu. Zana 1 Kasım 2015 seçimleri sonrası yapılan yemin töreninde, yeminine başlamadan önce Kürtçe, “Kalıcı ve onurlu bir barış umuduyla” ifadesini kullanmış olmasına rağmen bu çok tartışma konusu olmamıştır. Asıl tartışma konusu, yemin metninin dışına çıkarak ‘Türk milleti’ ifadesi yerine ‘Türkiye milleti’ ifadesini kullanmasıdır. Geçici Meclis Başkanı Deniz Baykal yeminin tekrar edilmesini istemiş, Zana ikinci kez kürsüye çıkarak yemini tekrar etmemiştir. Bu durumda cevaplanması gereken ilk soru, yemin metninin değiştirilerek okunması, göreve başlamanın şartı olan yeminin geçerliliğini etkiler mi? İkinci bir soru da, yeminin geçersiz olması milletvekilliğin düşmesine yol açabilir mi?

Anayasanın 75. Maddesinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi genel oyla seçilen beşyüzelli milletvekilinden oluşur” denilmektedir. Bu hükümden hareketle, uygulamada Yüksek Seçim Kurulu, milletvekilliği sıfatının seçimle kazanılacağını öngörmektedir. Dolayısıyla seçim sonucunda seçildiğine dair mazbatayı alan kişi, “seçimin yapıldığı günden itibaren” milletvekili sıfatını kazanmış olmaktadır.

Anayasa’nın “Andiçme” kenar başlıklı 81. Maddesinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde andiçerler” denilmektedir. Benzer şekilde, TBMM İç Tüzüğü’nün 3. Maddesinde “İlk toplantı ve andiçme” kenar başlığı ile şu düzenlemeye yer verilmektedir:

“Milletvekili genel seçimi kesin sonuçlarının Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu kanallarında ilânını takip eden beşinci gün saat 15.00’te Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu çağrısız olarak toplanır. Bu birleşimde, önce milletvekillerinin andiçme töreni yapılır.

Andiçme töreninde bulunmayan milletvekilleri, katıldıkları ilk birleşimin başında andiçerler.

Andiçme, her milletvekilinin, Anayasadaki metni kürsüden yüksek sesle okuması suretiyle olur.

Ara seçimde milletvekili seçilenler, katıldıkları ilk birleşimin başında andiçerler.

Milletvekilleri, seçim çevresi, soyadı ve adlarının alfabe sırasına göre andiçerler”.

İçtüzükte, Meclisin ilk toplantısında, milletvekillerinin andiçme töreni yapılacağı ifade edilmektedir. Devamında Andiçmenin nasıl yapılacağı düzenlenmiştir: “Andiçme, her milletvekilinin, Anayasadaki metni kürsüden yüksek sesle okuması suretiyle olur”. Bu hüküm gereğince Milletvekilleri, “Anayasadaki metni” aynen okumak zorundadır. Metnin “kasten” değiştirilerek okunması halinde yemin gerçekleşmemiş olacaktır. Nitekim günümüz anayasalarında “yemin metinlerine” açıkça yer verilmesi, yeminin anayasada yazıldığı gibi okunmasını sağlamak içindir. Dolayısıyla Zana, “Anayasadaki metni” kasten değiştirerek okuduğu için yeminin geçersiz sayılması doğrudur. Aksi halde yemin metnine Anayasalarda yer verilmesinin bir anlamı kalmayacaktır.

Sorunun ikinci boyutuna geldiğimizde, yemini geçersiz sayılan milletvekilinin durumu ne olacaktır. Burada akla gelecek ilk çözüm, İçtüzükte ifade edildiği gibi, “Andiçme töreninde bulunmayan milletvekilleri, katıldıkları ilk birleşimin başında andiçerler” hükme gereğince ilk fırsatta yeminin “Anayasa metnine” uygun şekilde yapılmasıdır.

Yeminin tekrar Anayasaya uygun bir şekilde yapılmaması halinde ne olacaktır? Doktrinde ağırlıklı görüş, yemin etmeyen milletvekili “göreve başlamamış” sayılacağından, milletvekilliğinin düşmesi gündeme gelebilir. “Milletvekilliğinin düşmesi” kenar başlıklı 84. Maddenin son fıkrasına göre, “Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş bileşim günü katılmayan milletvekilinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilebilir”. Göreve başlamamış olan milletvekili, bir ay içerisinde beş bileşim Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak” katılmamış sayılarak, Genel Kurulun salt çoğunluğunun kararıyla düşürülebilir.

Bu konuda biz farklı düşünmekteyiz. Anayasa’da ve içtüzükte “milletvekilinin yemin etmemesi veya yemini yanlış okuması halinde” nasıl bir yaptırım uygulanacağı düzenlenmemiştir. Dolayısıyla bu konuda bir hukuk boşluğu olduğundan söz edebiliriz. Yorum yoluyla hukuk boşluğu giderilebilirse de, bir hak kaybına yol açacak şekilde yorum yoluyla, milletvekilliğinin düşeceği kabul edilemez.

Anayasa’nın 67. Maddesine göre “milletvekili seçilme bir haktır”. Bu hak, seçimlerin tamamlanması ile kazanılmaktadır. Milletvekilliğinin düşürülmesi ise bir hak kaybıdır. Hak kaybına yol açacak bir müdahalenin “kanunla açıkça” düzenlenmiş olması gerekir. Anayasa’da bir kanun olduğundan, Anayasa’da ve içtüzükte bu konuda açık bir düzenleme olmadan, yemin etmenin yaptırımının “yorum yoluyla” milletvekilinin düşmesine yol açabileceği kabul edilemez. Hangi hallerde milletvekilliği hakkının kaybolacağı yani milletvekilliğinin düşeceği “sınırlı sayım” yoluyla Anayasa’nın 84. Maddesinde belirtilmiştir. “Özgürlükler geniş sınırlamalar dar yorumlanır ilkesi” gereğince, milletvekili yemini etmemenin veya yemin metnini yanlış okumanın milletvekilliğinin düşmesine yol açacağı şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Dolayısıyla, yemin etmediği halde, Meclis çalışmalarına katılan bir milletvekili, “özürsüz ve izinsiz” meclis çalışmalarına katılmayan bir milletvekili görülerek, milletvekilliği düşürülemez.

Sonuç

Günümüz anayasalarında “yemin/andiçme”, anayasaların bağlayıcılığı ve üstünlüğünü sağlamanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Anayasalarda yeminin yapılmamasına ilişkin “maddi bir yaptırım” öngörülmemektedir. Nitekim, 1982 Anayasası ve İçtüzükte, yemin etmeme halinde nasıl bir yaptırım uygulanacağı düzenlenmemiştir. Anayasa’da yeminin göreve başlarken yapılacağı ifade edilmiş, ancak yapılmaması halinde ne olacağı belirtilmemiştir. Yorum yoluyla, yemin etmeyen bir milletvekilinin göreve başlamadığı, dolayısıyla bir ay içerisinde beş bileşim Meclis çalışmalarına katılmaması halinde milletvekilliğinin düşeceği kabul edilemez. Milletvekilliği bir haktır ve bu hak seçim anında kazanılır. Hak kaybına yol açacak bir yaptırım hukuk devleti ilkesi gereğince “açıkça Anayasa’da” düzenlenmesi halinde mümkündür.

22.11.2015

Prof.Dr. Abdurrahman Eren

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın