Şimdi yükleniyor

Kur’an Yakma Eylemi, İfade Özgürlüğü Mü Yoksa Müslümanlara Yönelik Hakaret/Nefret Söylemi Mi?

Danimarkalı-İsviçreli aşırı sağcı Sıkı Yön Partisi (Stram Kurs) lideri Rasmus Paludan, 21.01.2023 tarihinde Türkiye’nin Stockhom Büyükelçiliği önünde İsveç makamlarının izniyle Kur’an-ı Kerim yakma eylemi; Hollanda’nın Lahey kentinde Hollandalı Irkçı PEGİDA lideri 22.02.2023 tarihinde Parlamento önünde Kur’an yırtma eylemi gerçekleştirmişlerdir. İsveç başta olmak üzere ABD ve AB organlarından yetkililer bu eylemin “demokratik bir toplumda ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı”, ancak hükümetler olarak bu eylemi kınadıklarını ifade etmişlerdir. Bu makalede Kur’an’a yakma veya yırtma eylemlerinin insan hakları hukuku kapsamında ifade özgürlüğü mü yoksa Müslüman topluma dönük bir hakaret veya nefret söylemi mi olup olmadığı değerlendirilecektir.

1. İfade Özgürlüğü ve Kapsamı

İfade özgürlüğü temel insan hakları sözleşmeleri ve anayasalarda güvence altına alınan temel hakların başında gelmektedir. İfade, duygu ve düşüncelerin, sözel, yazılı veya diğer davranışlarla dışa vurumudur. İfadenin konusu, siyaset, bilim, sanat, din, ticaret gibi her her alanda olabilir. Her özgürlük gibi ifade özgürlüğü de sınırsız değildir. Özgürlükler, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için sınırlandırılır. İfade özgürlüğü sınırlanırken ifade özgürlüğünün koruduğu değerler ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması arasında bir denge gözetilmesi gerekmektedir[1].

Bu kapsamda ifade özgürlüğü ile gerçeği ortaya çıkarma, kendini gerçekleştirme, çoğulcu demokrasiyi koruma, farklılıklara saygıyı geliştirme gibi amaçlar güdülmektedir. Korunmaya değer meşru bir amaç içermeyen bir ifade ile sırf başkalarına zarar verme kastı taşınıyorsa bu, ifade özgürlüğünün kötüye kullanılması anlamına gelir. İfadenin korunmasını gerektiren meşru bir amaç varsa, bu ifade başkalarını rahatsız eden, şoke eden, inciten yönü de olsa yine de korunması gerektiği kabul edilmektedir.

AİHM’nin Handyside Kararı’nda ortaya koyduğu temel standart, ifade özgürlüğüne ilişkin sınırlamalarda temel ölçü kabul edilmektedir:

İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesinin ve her insanın gelişimi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, (Sözleşme) m. 10/2’ye bağlı olarak, sadece lehte kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceleri değil, devletin veya toplumun bir kesiminin saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bulduğu bilgi ve düşünceleri de kapsar. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek de mümkün değildir.’’[2]

2. Dine Hakaret ve Nefret Söylemi

Hakaret ifade özgürlüğünün koruma alanı içinde değildir. Başkalarının onur ve şeref gibi kişilik haklarına saldırı niteliğindeki ifadeler hakaret kabul edilmektedir. Hakaret, ifade özgürlüğünün kötüye kullanılmasının tipik halini oluşturmaktadır. Korunmayı gerektiren hiçbir meşru menfaat içermeyen ve sırf başkalarına zarar verme kastı ile kullanılan ifadeler, hakaret niteliğindedir. Uluslararası hukukta ve karşılaştırmalı hukukta hakaret bakımından farklılaşan şey, hakarete uygulanan yaptırımlardır. Örneğin ABD hukukunda hakaret suç sayılmamakta, haksız fiil kapsamında tazminat hukukuna tabi tutulmatkadır[3]. Türk hukukunda hakaret, ceza hukuku bağlamında bir suç; özel hukuk bağlamında ise haksız fiil oluşturmaktadır[4].

Hakaretin özel bir türü de “dine hakaret”tir[5]. Venedik Komisyonu Avrupa Konseyi ülkelerindeki uygulamalardan hareketle üçlü bir ayrıma gitmiştir[6]. Küfür (Blasphemy), Tanrı’ya hakaret etme veya hor görme veya saygısızlık gösterme, Tanrısal nitelikler iddia etme eylemi olarak tanımlanmaktadır. UNESCO’nun bu konudaki raporunda, dine hakaret (religious insults)  ve dini nefret (religious hate speech) kişilere ve gruplara dinlerinden dolayı; küfür (blasphemy) ise Tanrı’ya karşı aşağılama, hakaret ve saygısızlık olarak tanımlanmıştır[7].

Tanrı’ya karşı hakaret (blasphemy) Avrupada (Austria, Denmark, Finland, Greece, Italy, Liechtenstein, the Netherlands, San Marino) ayrıca suç olarak düzenlenmiştir. Yunanistan’da küfür ve kötü niyetli küfür (malicious blasphemy) ayrımı yapılarak, birincisine altı aya kadar ikincisine ise iki yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Küfür suçu, günümüzde Avrupa devletlerinde daha az cezalandırılan eylem haline gelmiştir[8].

Venedik Komisyonu raporuna göre, Dine hakaret (Religious insult), Avrupa Konseyine üye Devletlerin yaklaşık yarısında (Andorra, Kıbrıs, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, İspanya, Finlandiya, Almanya,13 Yunanistan, İzlanda, İtalya, Litvanya, Norveç,14 Hollanda, Polonya, Portekiz, Rusya Federasyonu, Slovak Cumhuriyeti, İsviçre, Türkiye ve Ukrayna) suç kabul edilmektedir. Dine hakaret genellikle tüm ülkelerde cezai veya idari yaptırıma bağlanmıştır[9].

Avrupa ülkelerinde genellikle “belirli bir dine mensup olma temelinde hakaret” (insult based on belonging to a particular religion) ve “dini duygulara hakaret” (insult to religious feelings) ayrımı yapılmaktadır[10]. Dine hakaret suçu Avrupa ülkelerinde altı aydan beş yıla kadar (Ukrayna) cezalandırılmaktadır[11]. Avrupa ülkelerinin tamamında dini nefrete tahrik, suç kabul edilmektedir[12].

Nefret söylemi (hate speech) dini topluluğa mensup olan kişileri hedef alarak öfke ve nefret uyandırmak suretiyle şiddet tehdidi oluşturmaktadır. Dini nefretin ifade özgürlüğü korumasından yararlanmaması gerektiğini vurgulayan Venedik Komisyonu, ifadenin hangi bağlamda gerçekleştiği, hangi topluluğa karşı söylendiği gibi unsurların, göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmektedir[13]. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 1997 tarih ve 97(20) sayılı tavsiye kararında “…‘nefret söylemi’ ifadesi, ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, antisemitizmi veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlıkla ifade edilen hoşgörüsüzlük de dâhil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, tahrik eden, teşvik eden veya haklı gösteren tüm ifade biçimlerini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır.”  demiştir[14]. Nitekim AİHM de ırk, köken, renk  temelinde nefret söyleminin varlığı için şiddet veya suça yönlendirmenin zorunlu olmadığını belirterek, toplumun belli kesimlerine hakaret edilmesi, aşağılanması ya da karalanması hallerinde, devletin pozitif yükümlülükleri gereğince ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceğini kabul etmektedir[15].

Belli bir grubu veya onların en temel dini sembollerini hedef alarak grubun üyelerini aşağılama, lanetleme yahut dışlama dini topluluğa hakaretin (group libel)  oluşması için yeterli kabul edilmektedir[16]. İslam Peygamberi’ni konu edinen karikatür örneğinde olduğu gibi İslam’ın bir terör dini, Müslümanların ise tehlikeli bireyler olduğunun ima edilmesi, Müslüman topluluğuna dönük bir hakaret kabul edilmesi için yeterlidir[17].

ABD’de postmodern sanatçı Andera Serrano’nun kendi idrarıyla dolu olan kap içerisine daldırdığı İsa’lı Hac’ı içeren fotoğraf eseri, kutsal değerlere saygısızlık olarak görülmüş ve yasaklanmıştır. Yine aynı Sanatçı’nın ‘’Morgue’’ adlı serisine ait ‘’Boğulma’’ adlı yapıtında üzerinde morarmalar bulunan yarı çıplak erkek bedenin yakından fotoğraflandığı eserde, ellerini cinsel organının üzerine bağdaştırmış olan ceset, ucunda İsa’lı Hac’ın bulunduğu bir tespih tutmaktadır. Bu eser sanat amaçlı olsa da yine de yasaklanmıştır[18].

AİHM Otto Preminger Institut v. Avusturya Kararı’na konu ‘’Cennetteki Konsey (das Liebeskonzil)’’ adlı sinema filminin Tanrı’yı, Peygamber İsa’yı ve Meryem’i küçük düşürdüğü iddiasıyla, gösteriminin yasaklanması ve filmin kopyasına el konulması olayında ihlal bulmamıştır. Filmde Tanrı, şeytanla arkadaşlık yapan yaşlı bir bunak; İsa Peygamber, zekâ geriliği olan bir çocuk, Meryem ise hafif meşrep bir kadın olarak gösterilmekte; filmin sonunda ise Tanrı, Peygamber İsa ve Meryem, şeytanı alkışlamaktadır. AİHM, bu yasaklamayı şu gerekçeyle Sözleşme’ye aykırı  bulmamıştır:

Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında da belirtildiği gibi, ifade özgürlüğünden yararlanan herkes, aynı zamanda birtakım görev ve sorumluluklar da üstlenmektedir. Bu görev ve sorumluluklardan bir tanesi de dini görüş ve inançlar bakımından, başkalarını gereksiz yere inciten ifadelerden olabildiğince kaçınma yükümlülüğüdür. Çünkü bu tür düşünce açıklamalarının, toplumsal tartışmalara ve dolayısıyla insan ilişkilerine katkısı pek azdır. Dolayısıyla, yasal amaçla orantılı olmak kaydıyla getirilen formalite, koşul, kısıtlama veya cezanın, dinen kutsal kabul edilen nesnelere yönelik haksız saldırılara karşı korunması adına gerekli olduğu açıktır.’’[19] 

Kararda Katolik inancına aykırı sahneler vahşi ve istismarcı olarak nitelendirilmiş; filmin din karşıtı olduğu ve gösteriminde kamu yararının olmadığı değerlendirmesi yapılarak sınırlamanın demokratik toplum açısından gerekli olduğu belirtilmiştir[20]

AİHM yine, “Visions of Ectasy” adlı sinema filminin, Hristiyanların dini duygularını aşağıladığı gerekçesiyle, yayımı için istenen lisans başvurusunun reddedilmesini konu alan Wingrove v. United Kingdom Kararı’nda; Avila Azizesi Teresa’nın tek başına ve daha sonra başka bir kadınla yarı çıplak gösterildiği, çarmıha gerilen İsa Peygamber ile erotik sahnelerine yer verildiği video kasetin,[21] kutsal değerlere saldırı içerdiği ve bu saldırının, kutsallara saygısızlık oluşturduğu gerekçesiyle yapılan sınırlamanın demokratik bir toplumda orantılı olduğuna karar vermiştir[22].

AİHM, İ.A. v. Türkiye Kararı’nda ‘’Yasak Tümceler’’ adlı romanda geçen, “…tüm inançlar, tüm dinler bir mizansendir. Aktörler rollerini ne olduğunu bilmeden oynadılar… Tanrının ulağı orucunu cinsel ilişki ile bozuyordu…Muhammed ölü bir insanla ya da canlı hayvanla cinsel ilişkiyi yasaklamıyordu.’’ ifadeleri, İslam Dini’ne ve Peygamberi’ne yönelik küfürlü saldırı kabul etmiş, inanç sahiplerinin kendilerini hakaretamiz saldırıların objesi olarak hissedecekleri gerekçesiyle mahkumiyet kararını Sözleşme’ye uygun bulmuştur.[23]

3. Kur’an Yakma ve Yırtma Eylemlerinin Değerlendirilmesi

Kur’an yakma ve yırtma eylemlerinde, kamusal tartışmaya destek, çoğulcu demokrasiyi geliştirme gibi hiçbir meşru amaç olmadığından, sırf Müslüman topluluğuna yönelik zarar verme kastı ile hareket edildiğinden ifade özgürlüğünden söz edilemez. Belli bir grubu veya onların en temel dini sembollerini hedef alarak grubun üyelerini aşağılama, lanetleme yahut dışlama dini topluluğa hakaretin (group libel)  oluşması için yeterli kabul edilmektedir. Kur’an yakma ve yırtma eylemleri, Müslümanların en kutsal dini değer ve sembolünü hedef alarak, Müslüman topluluklar aşağılanmak ve dışlanmak istenmektedir.

Kur’an yakma veya yırtma, Müslüman topluluğa mensup kişileri hedef alarak Avrupa’da öfke ve nefret uyandırmak suretiyle şiddet tehdidi altına sokan nefret söylemi niteliğinde eylemlerdir. Bu eylemler, yabancı düşmanlığını, müslüman azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan milliyetçilik, ayrımcılık ve hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret biçimlerini yayan, tahrik eden, teşvik eden veya haklı gösteren nefret söylemidir. Kur’an yakma ve yırtma eylemleri Müslümanların Avrupa’da barış ve huzur içinde yaşama hakkına ve toplumsal bir değer olarak görülen insanlık onuruna saldırı amacını taşımaktadır.

Müslümanların en temel inanç değeri olan Kur’an’a karşı saldırılar, dini topluluğun değerlerine doğrudan saldırı niteliğindedir. Bu eylemlerde hiçbir kamu yararı olmadığından ve Müslümanları aşağılama, rencide etme ve Avrupa toplumundan dışlama amaçları güdüldüğünden dine hakaret ve nefret unsuları içermektedir. Bu eylemler dolayısıyla Müslümanlar kendilerini hakaretamiz saldırıların objesi olarak hissedeceklerdir. İfade özgürlüğünün başkalarının inancına hakaretten kaçınma ödevini de içerdiği açıktır. AİHM kararlarında ifade edildiği gibi “Bu görev ve sorumluluklardan bir tanesi de dini görüş ve inançlar bakımından, başkalarını gereksiz yere inciten ifadelerden olabildiğince kaçınma yükümlülüğüdür. Dolayısıyla, yasal amaçla orantılı olmak kaydıyla getirilen formalite, koşul, kısıtlama veya cezanın, dinen kutsal kabul edilen nesnelere yönelik haksız saldırılara karşı korunması adına gerekli olduğu açıktır.’’[24].

Görüldüğü gibi Kur’an yakma veya yırtma eylemleri, insan hakları hukuku kapsamında “ifade özgürlüğü” olarak kabul edilemez. Nitekim AİHM kararlarında da ifade edildiği gibi dini toplumun belli kesimlerine hakaret edilmesi, bu kesimlerin aşağılanması ya da karalanması hallerinde, devletin bu eylemlere dönük sınırlamalar getirme pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu gerçek ortadayken, bazı ABD’li veya Avrupa Konseyi organlarının yetkililerinin bu eylemler için “ifade özgürlüğü olduğunu” söylemeleri, insan hakları hukuku ile bağdaşmamaktadır.  Bu tür samimiyetsiz ve gerçek dışı açıklamalar Avrupa’da nefret söylemini cesaretlendirmektedir. Avrupa değerleri olarak sıklıkla “çoğulculuk” ve “hoşgörüden” dem vuranlar, konu İslami değerlere karşı saldırı olduğunda ikircikli tavırlar sergilemektedirler.  

28.01.2023.

Prof.Dr. Abdurrahman EREN


[1] Frederick Schauer, İfade Özgürlüğü: Felsefi Bir İnceleme, Çev. M. Bahattin Seçilmişoğlu, Ankara, Liberte Yayınları, 2002, s. 21.; John Suart Mill, Hürriyet Üstüne, Çev. Mehmet Osman Dostel, Ankara, Liberal Düşünce Topluluğu, 2003, s. 56-57

[2] AİHM, Handyside v. Birleşik Krallık, p. 49.

[3] Vincent R. Johnson, ‘’Comparative Defamation Law: England and United States’’, University of Miami International and Comparative Law Review, Volume 24, 2017, s. 4-5.

[4] Mehmet Emin Artuk, Mehmet Emin Alşahin, ‘’Dini Değerleri Aşağılama Suçu (TCK m. 216/3)’’, Prof. Dr. Ali Rıza Okur’a Armağan, MÜHFHAD, C. 20, S. 1, 2014, s. 998-999.

[5] Antony Fisher, Hayden Ramsay, “Of Art and Blasphemy”, Ethical Theory and Moral Practice, Volume 3, June 2000, s. 139.

[6] Venice Comission, “On The Relationship Between Freedom of Expression and Freedom of Religion: The Issue Of Regulation And Prosecution Of Blasphemy, Religious Insult And Incitement To Religious Hatred’’, 23 October 2008, (Çevrimiçi), https://www.venice.coe.int/webforms/documents/default.aspx?pdffile=CDL-AD(2008)026-e, 28.01.2023. p. 24.

[7] UNESCO, Doc. 11296, 8 June 2007

[8] Venice Comission, p. 26.

[9] Venice Comission, p.27.

[10] Venice Comission, p.28.

[11] Venice Comission, p.29.

[12] Venice Comission, p.33.

[13] The Report of Venice Commission, p. 68-69.

[14] Mehmet Aytaç, B. No: 2017/26514, 11/2/2021, p. 19.

[15] AİHM, Vejdeland ve diğerleri v. İsveç, B. No: 1813/07, 9/5/2012, p. 55.

[16] Jeremy Waldron, The Harm in Hate Speech, USA, Harvard University Press, 2012, s. 58.

[17] Abdurrahman Eren, ‘’İnsan Hakları Hukuku Bakımından İslam Peygamberinin Karikatürünün Çizilmesi’’, Mehmet Akif Aydın’a Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 21, S. 2, 2015, s. 365-366.

[18] Onur Tatar, ‘’Postmodern Süreçte Fotoğraf Sanatında Çıplak Beden Kullanımı’’, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2012, s. 139.

[19] Otto-Preminger-Institut v. Avusturya, p. 20-21, 49.

[20] Otto-Preminger-Institut v. Avusturya, p. 56.

[21] Wingrove v. United Kingdom, B. No: 17419/90, 25/11/1996, p. 8-10.

[22] Wingrove v. United Kingdom, B. No: 17419/90, 25/11/1996, p. 60-65.

[23] AİHM, İ.A. v. Türkiye, B. No: 42571/98, 13/9/2005, p. 28-30.

[24] Otto-Preminger-Institut v. Avusturya, p. 20-21, 49.

Share this content: