Anayasa Mahkemesi Kapatma Davası Kapsamında Tedbir Kararı Verebilir Mi?
Anayasa Mahkemesi Halkların Demokratik Partisi (HDP) hakkında yürütülen kapatma davasında esas 2021/2 ve 5/1/2023 tarihli bir “Ara Karar” vermiştir. Ara kararda, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Halkların Demokratik Partisine ödenen ya da ödenecek Devlet yardımının bulunduğu banka hesabına tedbiren bloke konulması talebi” görüşülerek tedbir konulması yönünde karar verilmiştir. Ancak ara kararda verilen tedbir kararının hangi usul hükümlerine dayanılarak verildiği açıklanmamıştır.
Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır”. Gerekçeli karara uyulmadığı yönünde sürekli ihlal kararları veren Anayasa Mahkemesi kendisi bu kararda hiçbir gerekçe açıklamadan karar vermiştir. Gerekçeli karar, hem hukuki belirlilik hem de kamuoyunun aydınlatılması bakımında demokrasinin gereğidir. Kararın gerekçesi açıklanmadığından ara karar hakkında bir çok spekülatif değerlendirme ortaya atılacaktır.
Bu makalede tedbir kararının hangi hukuki gerekçelere dayalı olarak verilmiş olabileceği, Anayasa ve ilgili mevzuat çerçevesinde, Mahkeme’nin benzer durumlarda verdiği önceki kararlar ışığında değerlendirilecektir. Öncelikle siyasi parti kapatma davalarının hukuki niteliği konusunun açıklanması gerekmektedir. Çünkü tedbir kararı verme yetkisi davanın hukuki niteliğine ilişkin Anayasa Mahkemesi görüşüyle yakından ilgilidir. İkinci olarak, siyasi parti kapatma davalarında tedbir kararının hangi hukuki temelde verilmiş olabileceği değerlendirilecektir.
1. Siyasi Parti Kapatma Davasının Hukuki Niteliği
Siyasi parti kapatma davasının hukuki niteliği konusunda Anayasa ve kanunlarda açık bir hüküm bulunmamaktadır[1]. Anayasa’nın 69. maddesinin 4. fıkrasında “Siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır” denilmektedir. Aynı maddenin son fıkrasında “Siyasi partilerin… denetlenmeleri, kapatılmaları…kanunla düzenlenir” denilmektedir. 6216 sayılı Kanun’un 52. maddesinin 2. fıkrasına göre “Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalar, 5271 sayılı Kanunun davanın mahiyetine uygun hükümleri uygulanmak suretiyle dosya üzerinden Genel Kurulca incelenir ve kesin karara bağlanır”. Anayasa Mahkemesinin bu hükümler çerçevesinde oluşturduğu yerleşik içtihadına göre, siyasi partilerin tüzel kişi olması, Türk Ceza Kanunu’nda tüzel kişilerin suç faili olamaması, kapatmaya sebep eylemlerin suç olmak zorunda olmaması, kapatma ve diğer yaptırımların ceza kabul edilmemesi ve yargılama usulüne ilişkin özel olarak 5271 sayılı CMK hükümlerine atıf yapılmış olması nedenleriyle siyasi parti kapatma davaları ceza davası değil, ceza niteliği ağır basan “kendine özgü” (sui generis) bir davadır[2].
Siyasi parti kapatma davalarının kendine özgü dava kabul edilmesi, yargılama usulünde ceza muhakemesine bire bir uygunluğu zorunlu kılmamaktadır. Muhakemenin yürütülmesi, hükmün tesisi ve oylamalara ilişkin hususlarda Anayasa’da ve 6216 sayılı Kanun’da özel hükümler bulunmadığı durumlarda, 5271 sayılı CMK’nın davanın mahiyetine uygun hükümleri uygulanmaktadır[3]. 6216 sayılı Kanun’un 52. maddesinde ifade edildiği gibi kapatma davaları “5271 sayılı Kanunun davanın mahiyetine uygun hükümleri uygulanmak suretiyle dosya üzerinden Genel Kurulca incelenir ve kesin karara bağlanır”. Hangi usulün siyasi parti kapatma davasının mahiyetine uygun olup olmadığına karar verme yetkisi Anayasa Mahkemesi Genel Kuruluna aittir.
Siyasi parti kapatma davalarına ilişkin olarak Anayasa ve 6216 sayılı Kanun’da “tedbir kararı” verilebilmesi hakkında açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda tedbir kararının hangi hukuki temelde verilmiş olacağı çeşitli ihtimaller üzerinden temellendirilebilir.
2. Tedbir Kararının Hukuki Temeli
Anayasa Mahkemesinin verdiği ara kararın 2. maddesinde “Davalı Partiye ödenen Devlet yardımının bulunduğu banka hesabına 2023 yılında ödenen veya ödenecek Devlet yardımı yönünden tedbiren bloke konulmasına;” altıya karşı dokuz üyenin oy çokluğu ile karar verilmiştir. Ara kararda tedbir hararının hangi hukuki temelde verildiği açıklanmamıştır. Kararda başkan dahil altı üyenin karşı oy kullanması kararın hukuki temeli konusunda fikir birliği olmadığını göstermektedir[4]. Ancak fikir ayrılığı tedbir yetkisi kullanılıp kullanılamayacağı konusunda olabileceği gibi tedbir kararı vermenin bu dava özelinde koşullarının oluşup oluşmadığı hakkında da olabilir. Dosya hakkında bilgi sahibi olmadığımızdan bu makalede tedbire ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmayacaktır. Makale daha çok tedbir kararı vermenin hukuki temelleri üzerinde durmaktadır. Kararın gerekçesi ve karşı oy gerekçeleri açıklanmadığından olasılıklar üzerinden değerlendirilme yapılacaktır.
a) CMK Kapsamında Tedbir Kararının Temellendirilmesi
6216 sayılı Kanun’un 52. maddesinde ifade edildiği gibi kapatma davaları “5271 sayılı Kanunun davanın mahiyetine uygun hükümleri uygulanmak suretiyle dosya üzerinden Genel Kurulca incelenir ve kesin karara bağlanır”. Siyasi parti kapatma davası kapsamında kapatma davası devam eden bir partiye yapılacak hazine yardımı üzerine tedbir konulması 5271 sayılı CMK kapsamında öngörülen tedbir hükümleri, niteliğine uygun oldukça kapatma davasında uygulanabilecektir.
CMK’nın “Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma” kenar başlıklı 128. maddesinin 1. fıkrasına göre “Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait; c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba,… Elkonulabilir”. Ancak siyasi partilere yapılan hazine yardımı “suçlardan elde edilen” bir alacak değildir. Ayrıca bu maddenin belli katalog suçlar için uygulanması söz konusu olduğundan, bu tedbirin hazine yardımına bloke konulmasına uygun bir hukuki temeli olmadığı söylenebilir.
CMK’nın “Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması” kenar başlıklı 123. maddesinin 1. fıkrasına göre, “İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır”. Siyasi parti kapatma davaları sonunda uygulanan kapatma ve hazine yardımına el koyma “güvenlik tedbiri” niteliğindedir. Kapatma veya hazine yardımına el koyma kararı sonrası partinin tüm malvarlığının veya hazine yardımının tümden veya kısmen hazineye geçmesi, siyasi partiler kanununda öngörülen “özel usulde bir müsadere” türüdür. Bu müsadere tedbirinin hukuki sonuçlarını doğurabilmesi için hazine yardımının bloke edilmesi kararı ise bir tür “koruma tedbiri” niteliğindedir. Siyasi parti kapatma davası cezai niteliği ağır basan kendine özgü bir dava türü olduğundan, kapatma davasının mahiyetine uygun şekilde CMK 123. kapsamında koruma tedbiri niteliğinde hazine yardımına bloke konulması mümkündür. Böylece dava sonucunda verilecek güvenlik tedbirini niteliğindeki kararlar ile müsadereye konu olacak olan mal varlığı dava süresince koruma altına alınmış olmaktadır. Somut olayda bu tedbirin koşullarının oluşup oluşmadığını değerlendirmek, dosyadaki bilgilere sahip Anayasa Mahkemesi Genel Kuruluna aittir.
b) Bir Usul Hükmüne Bağlı Olmadan Tedbir Kararının Hukuki Temellendirilmesi
Anayasa Mahkemesi daha önceki parti kapatma davalarında da “tedbir kararı” vermiştir. Mahkeme önceki kararlarında tedbir kararı verip veremeyeceğini tartışmadan ve tedbir kararını hangi hükümlere dayalı olarak verdiğini açıklamadan tedbir kararları verdiği görülmektedir.
İlk defa 16.1.1998 tarihli Refah Partisi kararında “Birtrilyonikiyüzotuzaltımilyar lira devlet yardımının Parti’ye ödenmemesine ilişkin 12.1.1998 günlü, E.1997/1 (Siyasi Parti-Kapatma) sayılı tedbirin, gerekçeli kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasına kadar devamına, OYBİRLİĞİYLE” karar vermiştir[5]. Ancak bu kararda bu tedbir kararını hangi usuli hükümlere dayalı olarak verildiği açıklanmamıştır.
Anayasa Mahkemesi ikinci olarak 13.3.2003 tarihli Halkın Demokrasi Partisi kararında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davalı Partinin “seçime katılmasını önlemeye yönelik tedbir niteliğinde karar” vermesini istemiştir. Başsavcılık bu tedbir talebini yürürlüğü durdurma tedbir kararında olduğu gibi Anayasa Mahkemesini içtihat yoluyla verebileceğini savunmuştur. Anayasa Mahkemesi kararında “Davalı parti hakkında açılan kapatma davası sırasında bu aşamada toplanabilen delillerin Parti’nin seçimlere girmesinin önlenmesi yolunda tedbir kararı verilebilmesi için yeterli görülmemesi nedeniyle Anayasa, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu kuralları uyarınca istem yerinde görülmeyerek reddine karar vermiştir”[6]. Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi bu nitelikte bir tedbir kararını veremeyeceğini değil, toplanan delillerin yeterli olmaması nedeniyle talebi reddetmiştir.
Anayasa Mahkemesi üçüncü olarak 11/12/2009 tarihli Demokratik Toplum Partisi kararında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, davalı Parti’nin dava süresince Parti’ye ödenebilecek hazine yardımlarının banka hesabında blokesine yönelik tedbir istemleri hakkında karar vermiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının iddianamesinde, “kapatma ve yasaklılık istemleri dışında ayrıca, giderilmesi güç veya olanaksız durumların ortaya çıkmaması için, dava süresince Anayasa Mahkemesi’nin her türlü tedbire karar verebilmesi gerektiği” ifade edilerek tedbir talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi kararında HDP kararına benzer şekilde iki hususu karara bağlamıştır. Birincisi, “Tedbir istemleriyle ilgili olarak davalı Parti’nin savunmasının alınmasına gerek bulunmadığına” iki üyenin karşı oyuyla karar veriştir. İkinci olarak, “Tedbir istemlerinin bu aşamada koşulları oluşmadığından REDDİNE” üç üyenin karşı oyuyla karar vermiştir[7].
Görüldüğü gibi ne Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının iddianamesinde ne de Anayasa Mahkemesinin tedbir kararlarında bu kararın hangi usul hükümlerine dayanılarak verildiği açıklanmamıştır. DTP kararında Savcının iddianamesinde, “dava süresince Anayasa Mahkemesi’nin her türlü tedbire karar verebilmesi gerektiği” şeklinde belli bir usule bağlı olmadan genel bir tedbir yetkisinin varlığından hareket edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin daha önce “yürürlüğü durdurma” tedbir kararında olduğu gibi yorum yoluyla bu yetkiyi kullanabileceği düşüncesinde olduğu sonucuna varılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi daha önce tedbir niteliğinde olan yürürlüğü durdurma kararı verme yetkisine dair şu hukuki temellendirmeyi yapmıştır:
“İster özel hukuk, ister kamu hukuku uyuşmazlıklarında olsun, yasalarda açıkça bulunmasa bile “önlem (tedbir)” yetkisinin varsayılması bir zorunluluktur. Gerçekten her iki hukuk alanında da yargılamanın amacına ulaşabilmesi için farklı adlar altında çeşitli koruma önlemleri getirilmiştir. “İhtiyatî tedbir” (HUMY/m.101 vd.), “İhtiyatî haciz” (İİY/m.257 vd.), “yürütmeyi durdurma” (İYUY/m.27) bu önlemlere örnek gösterilebilir. Giderilmesi olanaksız bu zarar ya da durumların önlenmesi için hakimin “zamanı durdurma” anlamında “uygulamayı durdurma” yetkisini kullanması yargı işlevinin doğası gereğidir”… İster maddî hukuk ister usul hukuku alanına girdiği kabul edilsin, Anayasa Mahkemesinin içtihat yoluyla yürürlüğü durdurma kararı vermesi olanaklıdır ve anayasal denetim yetkisi kapsamı içindedir. Anayasa Mahkemesi kararını verirken, bu yetkinin, kendisine tanınıp tanınmadığını değil, yetkiyi yasaklayan bir kuralın bulunup bulunmadığını araştırmalıdır. Gerçekten, Anayasa koyucu, yargı yetkisiyle ilgili genel ilkeyi koyduktan sonra tanımak istemediği yetkileri tek tek sayarak belirlemiştir” [8].
Anayasa Mahkemesi, muhtemelen yürürlüğü durdurma kararı verme konusunda izlediği benzer yaklaşımla, tedbir kararını hukuki temellendirme yapacaktır. Bu durumda, siyasi parti kapatma davalarında tedbir kararı verme konusunda hukuk boşluğu olduğunu; bu boşluğu Anayasa Mahkemesinin yorum yoluyla doldurabileceğini; dava yetkisinin özünde tedbir kararı verme yetkisinin de olduğunu; kapatma kararı gibi daha ağır bir tedbir kararını verebilen Anayasa Mahkemesinin geçici tedbir kararını hayli hayli verebileceğini; ilk derece mahkemelerine tanınan benzer yetkilerin Anayasa Mahkemesine de tanınması gerektiğini; Anayasa’da bu konuda yasaklayıcı bir hüküm de olmadığından, geçici tedbir kararı verme yetkisinin Anayasa Mahkemesi tarafından hayli hayli kullanılabileceğini ifade edilebilecektir.
3. Tedbir Kararının Nitelikli Çoğunlukla Verilmesi Sorunu
3.10.2001 günlü 4709 sayılı Yasa ile Anayasa’nın 149. maddesinde yapılan değişiklikle siyasi parti kapatma davalarında kapatılmaya karar verilebilmesi için beşte üç oy çokluğu şartı getirilmişti. Daha sonra 7/5/2010 tarihli Anayasa Değişikliği ile 149. maddede yer alan bu oran üçte ikiye yükseltilmiştir. Anayasa’nın 149. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır”.
Siyasi parti kapatma davası süresince verilen ara kararlara ilişkin oylamalarda karar yeter sayısının ne olacağı Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kararlarında tartışılmıştır. 30.7.2008 tarihli Adalet ve Kalkınma Partisi kararında Anayasa Mahkemesi “…kanıtların değerlendirmesi dâhil olmak üzere, davanın sonucuna etki edecek tüm oylamalarda Anayasanın 149. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen beşte üç oy çoğunluğun aranması gerekmektedir” demiştir[9]. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi odak olma kriterinin uygulanmasına esas olan eylemlerin değerlendirilmesine ilişkin oylamalar gibi davanın sonucuna etki edecek oylamalar bakımından nitelikli karar sayısının aranacağına hükmetmiştir.
Ancak davanın esasına etkili olmayan ara kararlar bakımından nitelikli karar sayısının aranacağı anlamına gelmemektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi yukarıda örnekleri verilen tedbir kararlarına ilişkin nitelikli karar sayısı tartışması yapmamış oy çokluğu ile tedbir kararları vermiştir. Dolayısıyla HDP davasındaki ara kararın salt çoğunlukla alınması Anayasa Mahkemesinin istikrarlı içtihadı ile uyumludur.
11.01.2023
Prof.Dr. Abdurrahman Eren
[1] Abdurrahman Eren, Anayasa Hukuku Dersleri, 4. Baskı Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2022, s.1187.
[2] AYM (Siyasi Parti Kapatma), E. 1997/1, K. 1998/1, Kt. 16.01.1998, s. 177.; AYM, E.2007/1, (Siyasi Parti Kapatma) K.2009/4, 11/12/2009.
[3] AYM, E.2008/1, (Siyasi Parti Kapatma) K.2008/2, 30/07/2008.
[4] Karara muhalif kalan üyeler: Zühtü ARSLAN (AYM Başkanı), Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU ile Selahaddin MENTEŞ. Bkz. https://www.anayasa.gov.tr/media/8438/2021-2-spk-ara-karar.pdf, 9.01.2023.
[5] AYM, E.1997/1, (Siyasi Parti Kapatma) K.1998/1, 16/01/1998.
[6] AYM, E.1999/1, (Siyasi Parti Kapatma) K.2003/1, 13/03/2003.
[7] AYM, E.2007/1, (Siyasi Parti Kapatma) K.2009/4, 11/12/2009.
[8] AYM, E. 1994/43, K. 1994/42-1, 11.4.1994.
[9] AYM, E.2008/1, (Siyasi Parti Kapatma) K.2008/2, 30/07/2008.
Share this content:
Yorum gönder
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.