Cumhurbaşkanı Bakanlar Kuruluna Başkanlık Edebilir mi?
CUMHURBAŞKANININ BAKANLAR KURULUNA BAŞKANLIK ETMESİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Ocakta Bakanlar Kuruluna başkanlık edeceğinin duyurulmasından sonra, konunun Anayasaya uygunluğu tartışılmaktadır. Bu yazıda, Cumhurbaşkanının “gerek gördüğü hallerde” Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesinin, Anayasaya uygunluğu üzerinde durulacaktır.
1982 Anayasası’nın 104. maddesinde, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sayılmıştır. Maddenin b fıkrasında Cumhurbaşkanının “Yürütme alanına ilişkin olan” görev ve yetkileri arasında üçüncü bentte şu düzenleme yer almaktadır: “Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak”
Bu hükmün lafzından hareketle, Cumhurbaşkanının “gerekli gördüğü her zaman” Bakanlar Kuruluna başkanlık edebileceği veya başkanlığı altında Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırabileceği, sonucu çıkarılmaktadır. Ancak bir hukuk kuralının sadece lafzi yorumundan sonuç çıkarmak eksik ve yanlış sonuçlara ulaşılmasına yol açar. Anayasanın bir hükmünün farklı şekilde yorumlanması mümkündür. Ancak bilimsel bir yorumu, sübjektif bir yorumdan ayıran fark, bilimsel yöntemler izlenerek yapılmasıdır. Bu nedenle, lafzi yorum dışında “sistematik, tarihsel ve amaçsal (gai) yorum yöntemleri” çerçevesinde kurala doğru anlam verilebilir.
1. Hükmün Lafzi Yorumu
Lafzi yorum yönteminde, madde metninde yer alan kelimeler, cümleler ve noktalama işaretleri dikkate alınarak kuralın olağan anlamı ortaya çıkarılır. Anayasanın 104. Maddesinde, Cumhurbaşkanının görev ve yetkiler sayılmıştır. Bu maddenin birçok yerinde Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini kullanırken takdir yetkisini ifade etmek üzere “gerekli gördüğü hallerde” ifadesi geçmektedir:
- Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapmak,
- Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak,
- Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,
- Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak,
Görüldüğü gibi Anayasanın 104. Maddesinin farklı hükümlerinde, Cumhurbaşkanının bu yetkilerini kullanırken takdir yetkisini ifade etmek için “gerekli gördüğü hallerde/takdirde” ifadesine yer verilmektedir. Bu hükümleri sadece lafzi yoruma tabi tuttuğumuzda bizi yanlış sonuçlara götürebilecektir. Örneğin Cumhurbaşkanı TBMM’yi her zaman “gerektiğinde toplantıya çağırabileceği” ya da Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü her zaman halkoyuna sunabileceği” sonucu çıkarılabilir. Cumhurbaşkanına bu hükümlerde tanınan takdir yetkisi, “mutlak bir takdir” yetkisi içermemektedir. Bu hükümleri “sistematik yoruma” tabi tuttuğumuzda karşımıza farklı sonuçlar çıkmaktadır.
2. Hükmün Sistematik Yorumu
Sistematik yorumda, bir Anayasa maddesi, sadece maddenin lafzına bakılarak değil, Anayasanın bütününe, maddeler arasında genel-özel hüküm ilişkisine ve Anayasanın kısım, bölüm gibi sistematiğine bakılarak yorumlanır. Cumhurbaşkanı ile ilgili konular öncelikle Anayasanın Üçüncü Kısım, İkinci Bölüm, Yürütme başlığı altında 101 ila 108. maddeler arasında düzenlenmektedir. Ancak Cumhurbaşkanının anayasal konumu, görev ve yetkiler ile ilgili birçok hüküm, Anayasanın 8. maddesinden 175. maddesine kadar birçok madde içerisinde yer almaktadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı ile ilgili hükümler yorumlanırken, Anayasanın bütünlüğü içinde, maddeler arasındaki ilişkiler göz önüne alınarak sistematik bir yorum yapılması gerekmektedir.
Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. maddesini sistematik yoruma tabi tuttuğumuzda, bu maddenin Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine ilişkin “genel hüküm” olduğu, bu maddede sayılan görev ve yetkilerin nasıl kullanılacağına ilişkin anayasanın çeşitli maddelerinde “özel hükümler” olduğu görülmektedir. Bu maddenin Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine ilişkin genel hüküm olduğu madde metninde de şu şekilde ifade edilmektedir: “Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:”
Bu hüküm çok açık bir şekilde Cumhurbaşkanının, 104. maddede sayılan görev ve yetkilerini “Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak” kullanabileceğini göstermektedir. Nitekim 104. maddede sayılan görev ve yetkilerden çoğunun hangi şartlar altında kullanılabileceği “Anayasanın ilgili maddelerinde” düzenlenmektedir.
Anayasanın 104. maddesinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak,” Cumhurbaşkanının yasama ile ilgili görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Ancak bu yetkinin hangi şartlarla kullanılacağı Anayasanın 93. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmektedir. Buna göre, “Meclis, bir yasama yılında en çok üç ay tatil yapabilir; ara verme veya tatil sırasında, doğrudan doğruya veya Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, Cumhurbaşkanınca toplantıya çağrılır”. Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanı her gerek gördüğünde değil, “ara verme veya tatil sırasında” Meclisi doğrudan ya da Bakanlar Kurulunun istemi üzerine toplantıya çağıra bilmektedir.
Anayasanın 104. maddesinde yine Cumhurbaşkanının yetkileri arasında “Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,” yer almaktadır. Ancak bu yetkisini nasıl kullanacağı Anayasanın 175. maddesinde düzenlenmektedir. Maddeye göre, “Meclisce üye tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır”. Dolayısıyla beşte üç ile üçte ikiden az bir çoğunlukla kabul edilen bir Anayasa değişikliğini geri göndermeyen ya da aynı çoğunlukla iade edilen bir anayasa değişikliği kanununu Cumhurbaşkanı halkoyuna sunmak zorundadır. Dolayısıyla, 104. maddede her ne kadar “gerekli gördüğü takdirde” dese de, bu yetkinin hangi koşullarda kullanılacağı konuyu doğrudan düzenleyen 175. maddede gösterilmektedir.
Anayasanın 104. maddesinde, Cumhurbaşkanının “Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek,” yetkisi düzenlenmiştir. Bu hükme ilişkin lafzi yorum yapıldığında, Cumhurbaşkanının istediği zaman seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği sonucuna varılmaktadır. Oysa bu yetkinin hangi şartlarda kullanılacağı Anayasanın 116. maddesinde düzenlenmektedir: “Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırkbeş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.”. Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine gerek gördüğü her zaman değil, hükümetin 45 gün içinde kurulamaması halinde TBMM Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
Anayasanın 104. maddesinde Cumhurbaşkanının “Yürütme alanına ilişkin olan” yetkilerinin de aynı şekilde hangi şartlar altında kullanılacağı Anayasanın ilgili maddelerinden yola çıkılarak belirlenmelidir. Her ne kadar bu bölümde, Cumhurbaşkanının, “Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak,” şeklinde bir yetkisi bulunsa da bu yetkinin, Anayasanın ilgili diğer hükümleri çerçevesinde yorumlanması gerekmektedir.
Nitekim Anayasanın ilgili maddelerinde Cumhurbaşkanının hangi durumlarda Bakanlar Kurulunu toplantıya çağıracağı durumlar düzenlenmiştir. Aynı maddede, “Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak,” yetkisi ifade edilirken, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kuruluna başkanlık edeceği durumlar gösterilmektedir. Benzer şekilde, Anayasanın 119,120 ve 122. Maddelerinde olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan kararının “Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu” tarafından alınacağı ifade edilmektedir. Anayasanın 121. Maddesinde “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir.” denilmektedir.
Bu hükümler yanında, Anayasanın 109. Maddesinde, “Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan kurulur” dedikten sonra, 112. Maddede, “Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak” ifadesi ile Bakanlar Kurulunun başkanının Başbakan olduğu ifade edilmektedir. Bakanlar Kurulunun iki başkanı olamayacağına göre, Cumhurbaşkanının ancak, Anayasada ifade edilen istisnai durumlarda Bakanlar Kuruluna başkanlık edebileceği sonucuna varılmaktadır. Anayasa gereğince, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak Başbakan, Cumhurbaşkanının olağan bir Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etme çağrısını kabul etmemesi durumunda, “siyasal sistem krizi” çıkabilecektir. Cumhurbaşkanının bu red durumunda yapabileceği hiçbir şey yoktur. Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanının başbakanı “gerek gördüğü durumda” görevden alma yetkisi yoktur.
3. Hükmün Amaçsal/Gai Yorumu
Amaçsal yorumda Anayasa maddesi, Anayasanın bütünü içinde maddenin amacı göz önüne alınarak, zamanın ihtiyaçlarına göre yorumlanır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı makamı, konumu, görev ve yetkiler, öngörülen anayasal sistem içinde, anlamlandırılmalıdır. Bu noktada Anayasada öngörülen hükümet sistemi, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini etkilemektedir.
Cumhurbaşkanının her gerek gördüğünde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi, “parlamenter sistemle” bağdaşmaz. Çünkü klasik parlamenter sistemde, Cumhurbaşkanı yürütme organının “yetkisiz, sorumsuz ve tarafsız” kanadını oluşturur. Başbakan ve bakanlar ise yürütmenin yetkili, sorumlu ve politik tarafıdır. Anayasa’da Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği 2007 değişikliği ile sağlanmış olsa da, Cumhurbaşkanının, konumu, sorumluluğu, görev ve yetkileri arasında bir değişiklik yapılmamıştır.
Anayasanın 8. Maddesine göre, “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir”. Anayasada Cumhurbaşkanı yürütmenin “tarafsız” kanadını oluşturduğu açıkça düzenlenmektedir. Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini tarafsızlık içinde yerine getirmesi, Anayasada birkaç hükümle düzenlenmiştir. Anayasanın 103. Maddesine göre, “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, …üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” Yine Cumhurbaşkanının tarafsızlığını sağlamak üzere, “Tarafsızlık” kenar başlıklı 101. Maddesinde, “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer”. Cumhurbaşkanının partisinden istifa etmesi ve milletvekilliği görevini bırakmasındaki amaç, “hükümet politikalarına taraf olmamasını” sağlamaktır.
Cumhurbaşkanının, yürütme içinde tarafsız “Devlet başkanı” olarak görev icra etmesi gerekmektedir. Nitekim 104. Maddede, “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” denilmektedir. Maddede ifade edilen “Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” görevi, Cumhurbaşkanının devlet organları arasında tarafsız kalması gerektiğine işaret etmektedir. Dolayısıyla olağan Bakanlar Kuruluna düzenli başkanlık etmek, hükümet politikalarına taraf olmak anlamına geleceğinden, Anayasadaki tarafsızlık konumuna aykırılık oluşturacaktır. Ancak, Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı olarak “Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” görevi kapsamında, Bakanlar Kurulu ile “istişare toplantısı” düzenleyebilir. Bu durumda olağan Bakanlar Kurulu toplantısı değil, bir istişare toplantısı yapılmış olacaktır. Hükümetin siyasi sorumluluğunu gerektiren “genel siyasetin yürütülmesine” ilişkin konulara, Cumhurbaşkanı taraf olmamalıdır.
Cumhurbaşkanının “Sorumluluk ve sorumsuzluk hali” kenar başlıklı 105. maddesine göre, “Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur”. Aynı şekilde hükümet kendi politikalarına uygun “hükümet programını” Meclisin güvenoyuna sunarak göreve gelir. Hükümet programının hazırlanması ve uygulanmasına Cumhurbaşkanı dahil olamaz. Hükümet politikalarının uygulanmasında Başbakan sorumludur. Anayasanın 112. maddesine göre, “Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur”. Dolayısıyla hükümet programının hazırlanması ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden, tarafsız konumu gereği, sorumlu olmayan Cumhurbaşkanının, Bakanlar Kuruluna düzenli başkanlık etmesi, Anayasanın bu hükümlerine aykırı olur.
Anayasamıza göre, Yürütme içinde yetkili ve sorumlu olan tarafın Bakanlar Kurulu olduğu, Cumhurbaşkanın ise yetkisiz ve sorumsuz olduğu bir çok hükümden çıkmaktadır. Kamu hukukunun bir dalı olan Anayasa hukukunda devlet organları bakımından “yetkisizlik esas yetki istisnadır”. İstisnalar Anayasada düzenlenir ve yorum yoluyla genişletilemez. Bu nedenle, yürütme organında asıl yetkili Bakanlar Kuruludur ve yetkileri sayılmamıştır. Buna karşın Cumhurbaşkanı yetkisiz olduğundan, kendisine verilen istisnai yetkiler Anayasada sayılmaktadır. Dolayısıyla Bakanlar Kurulu karşısında Cumhurbaşkanına tanınan istisnai yetkiler dar yorumlanmalıdır.
Cumhurbaşkanının 1982 Anayasasında öngörülen tarafsız, yetkisiz ve sorumsuz konumu değiştirilmeden sadece halkın seçmesi, Türkiye’de geçerli olan parlamenter sistemi yarı başkanlık sistemine dönüştürmez. Nitekim Fransa’da Cumhurbaşkanının konumu, görev ve yetkilerine baktığımızda, ortaya çıkan farklar yarı başkanlık sisteminin özelliklerini vermektedir. Fransa Anayasasında madde 5 ila 19 arasında Cumhurbaşkanı düzenlenmiştir. Bu maddelerde Cumhurbaşkanının tarafsızlığına ilişkin bir hüküm olmadığı gibi, Anayasanın 9. maddesinde, “Cumhurbaşkanı Bakanlar Kuruluna başkanlık eder” denilmektedir. Anayasanın 21. maddesinde Başbakanın, “İstisnai hallerde Cumhurbaşkanının açıkça verdiği yetkiye dayanarak ve belirli bir gündem için Bakanlar Kuruluna, Cumhurbaşkanına vekaleten başkanlık edebilir” denilmektedir. Bir başka ifadeyle Cumhurbaşkanı her zaman bakanlık kuruluna başkanlık ederken, Başbakan istisnai durumlarda başkanlık edebilmektedir. Fransa’da hükümet kurulduktan sonra, Meclisten güvenoyu alması gerekmemektedir. Anayasanın 23. Maddesine göre, Cumhurbaşkanlığı başkanlığında görev yapan başbakan ve bakanlar milletvekilliği görevinden istifa ederler. Yine Anayasanın 12. maddesine göre, “Cumhurbaşkanı, Başbakan ile Meclis Başkanlarının görüşünü aldıktan sonra Millet Meclisini feshedebilir”. Dolayısıyla Fransa’da Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü her zaman Millet Meclisini feshedebilirken, bizim Anayasamızda Cumhurbaşkanı ancak Anayasada öngörülen koşullar gerçekleştiğinde seçimlerin yenilenmesine karar verebilmektedir. Görüldüğü gibi, Fransa’da bakanlar kuruluna sürekli başkanlık eden Cumhurbaşkanı hükümet politikalarının belirlenmesi ve yürütülmesine Anayasa gereği katılmaktadır.
4. Hükmün Tarihsel Yorumu
Tarihsel yorumda, Anayasa maddesi yorumlanırken, Anayasa koyucunun bu maddeyi koyarken güttüğü amaç ve niyeti araştırılır. Bu kapsamda, maddenin hazırlık çalışmaları, madde gerekçesi incelenir. Maddenin tarihi süreç içinde geçirdiği değişim ele alınır.
1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda 29 Ekim 1923 tarihinde yapılan değişiklikle, “Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti, Cumhuriyettir” denildikten sonra 11. maddesinde “Türkiye Reîs-i Cumhuru, Devlet’in reisidir. Bu sıfatla, lüzum gördükçe Meclis’e ve Hey’et-i Vekile’ye riyaset eder” denilmektedir. Ancak, 1921 Anayasası parlamenter sistem öngörmediğinden, Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, yetki ve sorumsuzluğu halinden söz etmemektedir.
1924 Anayasasında da kuvvetler birliği-görevler ayrılığı şeklinde karma bir model öngörülmüştür. Parlamenter sisteme tam geçiş olmadığından Cumhurbaşkanının tarafsız, yetkisiz ve sorumsuz konumu Anayasada düzenlenmemiştir. Anayasa’nın 32. maddesinde, “Cumhurbaşkanı, Devletin başıdır. Bu sıfatla törenli oturumlarda Meclise ve gerekli gördükçe bakanlar kuruluna Başkanlık eder” ifadesine yer verilmiştir. 1924 Anayasasında Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine ilişkin ayrı ayrı maddeler bulunduğu halde tüm yetkilerini sayan genel bir madde bulunmamaktadır.
1961 Anayasası ise tam bir parlamenter sistem öngörmüştür. Anayasanın 95. maddesinde Cumhurbaşkanının “Seçimi ve Tarafsızlığı” kenar başlığı ile Parlamenter sisteme uygun olarak Cumhurbaşkanını tarafsız bir konumda ele almıştır. Maddede, “Cumhurbaşkanı seçilenin partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sıfatı sona erer” denilmektedir. Anayasanın 96. maddesinde “tarafsızlıktan ayrılmıyacağıma;…namusum üzerine söz veririm” şeklinde and içilmektedir. Görev ve yetkilerinin düzenlendiği 97. maddede, “Cumhurbaşkanı, gerekli gördükçe, Bakanlar Kuruluna başkanlık eder” denilmektedir. Cumhurbaşkanının “Sorumsuzluğu” kenar başlıklı 98. maddeye göre, “Cumhurbaşkanı, görevleriyle ilgili işlemlerinden sorumlu değildir. Cumhurbaşkanının bütün kararları, Başbakan ve ilgili Bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ile ilgili Bakan sorumludur”. Yürütme organı içinde görev ve sorumluğun bakanlar kuruluna ait olduğunu gösteren 105. maddeye göre, “Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve Hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur”. Görüldüğü gibi Parlamenter sistemi öngören 1961 ve 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanının konumuna ilişkin hükümleri paraleldir. Dolayısıyla her iki Anayasa’da Parlamenter sisteme uygun olarak Cumhurbaşkanını “tarafsız, yetkisiz ve sorumsuz” bir konumda düzenlemiştir.
1982 Anayasasının Cumhurbaşkanının “Sorumsuzluk ve Sorumluluk Hali” kenar başlıklı 105. Maddesinin Gerekçesinde Cumhurbaşkanının “parlamenter sistem” içerisinde konumlandırıldığı ifade edilmektedir:
“Devlet Başkanının parlamenter rejimindeki sorumsuzluğu ilkesinin nasıl uygulanacağı bu maddede düzenlenmiştir. Devlet Başkanının görevi sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde vatan hainliği dışında (Madde 115) herhangi bir sorumluluğu yoktur. Diğer taraftan parlamenter sistemde sorumsuz olan bir kişiye yetki verilemez. Bundan dolayı Devlet Başkanının kararlarının uygulanabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde işlemin sorumluluğunu kabul edip savunacak “birinin” bulunması gerekir. Bu da Başbakan ve ilgili bakandır. Her ikisi veya gerektiğinde bütün Bakanlar Kurulunun Devlet Başkanının kararlarını imzalamaları gerekir. Esasen bu zorunluluktan dolayı kararlar Bakanlar Kurulu veya bakan tarafından alınır ve Devlet Başkanı tarafından imzalanır”.
Uygulamada, bazı istisnai durumlar hariç, Cumhurbaşkanları bakanlar kuruluna olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan kararları kapsamında başkanlık ettiği görülmektedir. Parlamenter sisteme tam olarak geçilen 1961 Anayasasından bu güne, bakanlar kuruluna düzenli bir şekilde başkanlık eden ya da bakanlar kurulunu başkanlığından toplantıya çağıran bir Cumhurbaşkanı olmamıştır.
Nitekim Kenan Evren, 23 Şubat 1988 tarihinde Turgut Özal’ın başbakan olduğu dönemde Başbakanlık Merkez Bina’daki Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etmiştir. Evren, toplantı öncesinde, Anayasa’nın 121. maddesinin son fıkrası uyarınca olağanüstü hal bölgesiyle ilgili kanun hükmünde kararnamelerin (KHK), cumhurbaşkanlığının başkanlık edeceği Bakanlar Kurulu’nda çıkabileceği hükmü uyarınca Kurul toplantısına başkanlık ettiğini belirterek, “Toplantının maksadı budur, başka bir maksat yoktur, her taşın altından muhakkak bir şey aramayın. Bazen tesadüfler üst üste geliyor, zannetmeyiniz ki burada son günlerde basında yer alan konular görüşülecektir. Hayır ben bunun için toplamadım Bakanlar Kurulu’nu” açıklamasında bulunmuştur. Kenan Evren, 6 Kasım 1985 tarihinde Bakanlar Kurulu’na yine 8 ilde sıkıyönetimin kaldırılması ve 16 ilde olağanüstü hal uygulamasına 4 ay daha devam edilmesine ilişkin kararlar alınması amacıyla başkanlık etmiştir[1]. Görüldüğü gibi Kenan Evren, Bakanlar Kuruluna başkanlık etme amacının günlük politikalara ilişkin olmadığı, Anayasanın ilgili hükümlerinde öngörüldüğü şekilde olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerin görüşülmesi amacıyla toplantıya katıldığını açıklama ihtiyacı duymaktadır.
Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Bakanlar Kurulu’na, sırasıyla 8 Ağustos 1990, 11 Ekim 1990, 15 Aralık 1990, 13 Ocak 1991, 27 Ağustos 1992 ve son olarak 4 Mart 1993 tarihinde 7 kez başkanlık ettiği bildirilmektedir. Cumhurbaşkanı Özal’ın, 13 Ocak 1991’deki Bakanlar Kurulu toplantısına katılması, Cumhurbaşkanının çağrısı ile gerçekleşmemiş, o dönem gazetelerde “Özal baskını” olarak haberleştirildiği gibi Cumhurbaşkanının sürpriz bir şekilde toplantıya katılması şeklinde gerçekleşmiştir[2]. Diğer toplantılar ise yine Anayasada öngörüldüğü şekilde olağanüstü hal ilan veya Kanun Hükmünde Kararnamelerin kabul edilmesi kapsamında yapılan toplantılardır. Dolayısıyla Özal’da hükümet politikalarının yürütülmesi amacıyla yapılan olağan bakanlar kurulu toplantılarına düzenli bir şekilde katılmamıştır.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Bakanlar Kurulu’na iki kez başkanlık etmiştir. Demirel’in, ilk kez 24 Mayıs 1993’te ve görev süresinin dolduğu 16 Mayıs 2000’den kısa süre önce dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in daveti üzerine Bakanlar Kurulu’na Başbakanlık Merkez Bina’da başkanlık yaptığı bilinmektedir. Bu toplantının gündemi de yine olağanüstü hal bölgesi ile iğlidir[3]. Görüldüğü gibi bu toplantılar da ya anayasada öngörülen olağanüstü haller ile ilgili ya da istişari amaçlı istisnai toplantılardır.
Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise Bakanlar Kuruluna hiç başkanlık etmemiştir. Çünkü, bu Cumhurbaşkanları döneminde, Türkiye’de olağanüstü hal ve sıkıyönetim uygulamasına son verilmiştir. Hükümetle olan istişare toplantılarını ise Çankaya Köşkün’de hükümetten sorumlu Başbakan üzerinden düzenli olarak gerçekleştirilmiştir. Bu uygulama Anayasada öngörülen parlamenter sistemin ruhuna daya uygundur.
SONUÇ
1982 Anayasası, 1961 Anayasasına göre Cumhurbaşkanını yürütme organı içinde biraz daha fazla yetkilendirmiş olsa dahi, Fransa’da yarı başkanlık olarak nitelenen sistemde olduğu gibi, yürütmenin yetkili ve sorumlu kanadı haline getirmemiştir. 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanına ilişkin maddeleri ve madde gerekçeleri incelendiğinde görüldüğü gibi, Türkiye’de hükümet sistemi hala parlamenter sistemdir.
Parlamenter sistemde, iki başlı yürütme yapılanmasında, yürütmenin yetkili, sorumlu ve politik tarafı Başbakan ve Bakanlar Kuruludur. Cumhurbaşkanı ise, yürütme içinde tarafsız, yetkisiz ve sorumsuz konumuyla devlet başkanı görevini icra eder. Anayasaya göre Bakanlar Kurlunun başkanı başbakandır ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden sorumludur. Bu sorumluluğu paylaşmayan Cumhurbaşkanının olağan bakanlar kurulu toplantılarına düzenli olarak başkanlık etmesi, Anayasaya aykırıdır. Ancak, Devlet başkanı olarak, “Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” görevi kapsamında, “gerek gördüğü hallerde”, Başbakan veya Bakanlar Kurulu ile “istişare toplantısı” düzenleyebilir. Bunun dışında, Anayasada açıkça öngörüldüğü gibi olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan edileceği veya olağanüstü hal kanun hükmünde kararname çıkarılacağı zaman bakanlar kuruluna başkanlık etmesi, Cumhurbaşkanı için bir gereklilik değil, zorunluluktur.
03.01.2015
Prof.Dr. Abdurrahman EREN
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
[1] Bk. http://www.aa.com.tr/tr/haberler/443184–bakanlar-kuruluna-baskanlik-eden-cumhurbaskanlari
[2] Bk. http://www.aa.com.tr/tr/haberler/443184–bakanlar-kuruluna-baskanlik-eden-cumhurbaskanlari
[3] Bk. http://www.aa.com.tr/tr/haberler/443184–bakanlar-kuruluna-baskanlik-eden-cumhurbaskanlari
Share this content:
Yorum gönder
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.